Gönül Gözü
Rüyaya Düşen İhanet Hayata; Rahmânî bir rüyanın Yusûfi yorumu düşer! şafaktan kan damlar güne; gündüz kızıla boyanır. Işıksız yıldızlarla kararan gece, Mehtap’la aydınlanır. Ege semâlarından yansıyan Smyra pırıltısı tarihin gayrimeşru çocuğuna inat tevhidi tebliğ eder paslı kulaklara ve, hayâl biter! Gerçekler gün yüzüne çıkıp şikâr; âşikâr olur! ( I ) Ömrünün ikindi vaktinde elleri cebinde bir adam dehşet dolu rüyasının etkisiyle sahile vurur! o ses yankılanırken kulaklarında sanki yaşam durur! : " --Koru kendini o beyazlı kadından! --koru kendini, koru! --mahvolacaksın! " Kulakları sağır eden bir çığlık yankılanır boğazın iki yakasına; satanistleri ürkütecek bir âyin tüm hızıyla sürerken Topkapı sarayından bir gölge iner Sarayburnu’ na; Yedikule zindanlarından! tarihin en genç sultanı Genç Osman dalgın bakışlarıyla boğazı seyrederken hatırlar o büyük hatasını; Devlet-i Osmaniye’ yi kurtarmak için Mısır’ a gitme arzusunu nasıl Hanım Sultan’ a açtığını! -- hani, hac bahanesiyle İstanbul’ dan ayrılacaktı ya. Hanım sultan dilini tutamamış, anlatmıştı ve, dillerden düşmeyen bir yanık türkü olmuştu süregelen! " -- Kelle koltuğunda üç gün savaştı --Allah Allah deyip geçer Genç Osman! " Duvarlar utanmıştı şahit oldukları bu katliama, örenlerini lanetleyip, susmuşlardı sonsuza dek sırlarını, içlerine dökerek! ( II ) Sâhilde dalgaların seyri değişmişti sanki onlar kıyıya değil, kıyı onlara gidiyordu; Rumeli Hisarı’ nda ışıklar sönerken. Anadolu Hisarı haberli miydi ihanetten de boynunu bükmüştü? yükü, Beyazıt’ ın yükünden daha mı ağırdı? bu nasıl Kahırdı! ? Ne Bizans ne Konstantin’ in bükebildiği bu boyun nasıl bu kadar eğilmişti fetihten beş yüzyıl sonra? bu kadar mı ağırdı ihanetin tahribatı? bu kadar mı yüz kızartıcıydı? bu kadar mı acıydı! ? Yankılanır yine o dehşetli ses Haydarpaşa garına akseder Selimiye’ nin gün görmüş duvarlarından: " --dikkat et yanındaki beyazlı kadına, -- mahvolacaksın! " Şehit edilen Malatya Serdarı’ nın torunları, kahpe okları fırlatanlarla aynı safta yer almış, sefil tırtılların istilâ ettiği kayısı bahçelerine kasavet çökmüştü. sanki, gök; ağularını dökmüştü! Başkent’ in soğuk yüzündeki sahte tebessümler sıyrılmıştı alaca karanlıktaki ay ışığından; Buhara’ yı yakanların izinin düştüğü katran yapışmış zifirî gece gösterir kendini yedi tepesine sekiz entrika düşen İstanbul semâlarına yağmur borana mavi önce laciverde sonra siyaha yaklaşır ışıklar söner yürek lâl olur dil kaleme küser gerçek kâbusa döner! Açılacak sandıklar Anamur zindanlarındaki hazineler değildir artık! Bizans entrikalarını gölgede bırakacak beyazlara sarmalanmış siyah ihanetlerdi! Dök artık içini köhnemiş Bizans! sergilensin geçmişin iğrenç yüzü; amaç için meşru kabul edilen her türlü gayrimeşruluk gözler önüne serilsin! kurulmuş nasılsa köle panayırları bedelini ödeyeceğin her beden âmade emrine! nasılsa uyuyor; uyanık kalması gereken sarayın müsvedde erkekleri. çıkar istavrozunu başla mesaîye uzun gecelerde! çanlar tekrar çalıncaya kadar. sana köle mi yok? bedene nazîre yapan ruhların köleleştiği bu zamanda! ( III ) Gecenin bir yarısında uçurulan posta güvercinlerinin yolu av sahasına düşer. yayından çıkan serseri oklarla düşerler yere cansız, notlar okunur kirli sayfalardan; -Hani, Helen Fatih’ e aşıktı? ! Günahlar içinde geçen onlarca gecenin şirretliği sinerken mektuplara bedenin ruha şehvetin aşka ihanetin sadâkate çelişkisi dökülür; rezalete isyan eder hâfızalar kalp yerinden sökülür! -Şimdi zamanıdır İren!; Üzülme Ayasofya! gamalı haçlarıyla istavroz çıkarsa ne olur çan eşliğinde Kara Şövalyeler, " Necip " mahlasıyla şiirler yazıyor bir genç şehzade, nasılsa inşasına başlanacak Sultan Ahmet’ in altı dâvudî ses yankılanacak minarelerinden şâheser çeşmesinden abdest suyu akarken. bükme boynunu, bükme Ayasofya! ; temelinde Resûlullah’ ın dualı tükrüğü varken! ( IV ) Düzmece senaryoların riyakâr gerçekleri su yüzüne çıkar Cem Sultan gözden çıkarılır Ceneviz’ lilerin maskesi düşer kısılır cılız sesleri Girit şövalyelerinin Trabzon’ un fethi gerçekleşir; dağılır bulutlar Of semalarından! yeşil, maviyle kucaklaşır sanat, şiirle yarışır biter Rum hegemonyası sil baştan yazılıp, yeniden târif edilir aşk entrika tarihe karışır! İstanbul’ u hak etmeyenlerin sevdası, Üzülme! teki eldivenli ellerin uzun tırnakları söküldü artık; ne hışırtılar gelecek ormanın derinliklerinden ne de mâsum yüzlü şeytanın vampirleştiğini göreceksin. çekinme Smyra! bitti İzmir’ in işgali; yürek esâretini döktü besmeleler çekildi, şafak söktü sevda, gemileri yaktı beyaz artık; Aktı !... İstanbul - 2005 ( Not: Her sitede adımın ve şiirlerimin olmasını istemediğim için; yazılı izin alınmaksızın şiirlerimin tek tek ya da blok olarak kendi kayıt ettiğim sitelerin dışında yayımlanmasına izin vermiyorum.) |
Koca bir şiirin tarihle zenginleştiği kavşaktayız...
Önümüz uçsuz bucaksız ihtişam...
Alkışlarım cılız kalacak...ama...ALKIŞLARIMLA...