kırılma noktasıkağıtttan gemilerim vardı benim bir de giymeye kıyamadığım kırmızı pabuçlarım küçüçük aynalara sığdırırdım yüzümü pencere tülleri duvak olurdu salkım saçak gelin olurdum kınasızdı ellerim büyüdüm! okyanus dolusu taştı gözlerim ya yüreğim ? virane eski evler gibi ahşap merdivenleri kırık dökük her bir ayak izi ise hâlâ sıcak artık dumanları tütmez bacaların arnavut kaldırımlarıysa yok olmuş adım adım yalnızlık döşendi şehrime sokak lambaları bile uzak birbirine öyle ki her bir anı kaybetmiş gölgesini tarifsiz acılardı altın kafeslerde yaşanan bir bir yanan her ışık aslında aydınlatmazdı karanlığı kayıp giden yıldızlar gibiydi oysa hayatlar biri diğerinden habersiz ne uğruna yittiği bile belli olmayan ve biz adına aşk denen bir yalana inandırmıştık kendimizi oysa çocukken aşk başka birşeydi buğulanan cama kalp çizmek ya da ağaçlara baş harf kazımak gibiydi şimdi barınaksız tüm çiçeklerim koca bir ormandı feda ettiğim gök/yüzüm parçalı bulutlu fırtınaların sağanak geçişinde kirpiklerim kırık bir gökkuşağı gibi gülüşlerim sinemde yarım bir tebessüm beni bana sormayın meçhuledir gidişim ... Gülay Bulut |
Sana yazdım, gelecek vâatleri
Sırf sana, b/senden s/bana öte...
Yüreğim aktı, dizelerine
Sevgim hep seninle olsun Gülay
Adnan