KENDİ HIŞMIYLA SAVRULAN RÜZGÂRboğazımda sarı safran kaba tütün acısı ve nefessiz bırakan bir asker uğurlaması yumrusu gözlerimde vedâsı nasipsiz gidişlerin ayazında titreyen ayrılık buğusu ... bir saksı fesleğenin ıtr’ında demlediğim seherlerde ömrüm gülümsüyor hazana içimde mecalsiz telaşsız bir bayram sonrası durgunluğu ve yaşanmamış bir sevdânın nedâmet tortusunda üreyen hasretin cehennem sorgusu ... kendi hışmıyla savrulan rüzgâr olur mu olurmuş öğreniyor insan zamanla öğreniyor ki aklı gönlü paramparça ederek nasıl fırlatıyor izbelere kader kurgusu ... her eylül sızlayan eski bir yara izinin doku kaynamayan aklığından uzanıp yanağımı okşayan hatıralardadır ancak gönül muştusu ve o eski sevdânın hiç yatmadığım dizlerinde uyumak ve ağlaya ağlaya içimi dökmek avuntusu dilimde her olmazı kabullendiren sabır her çıkmazı aydınlatan tevekkül ve her isyanın alıp başını gitmelerinde paslı kelepçesiyle canımı yaka yaka durduran firar suskusu bir hal ki tarifi ancak bu kadardır imlası bozuk hikâyemin her okuyuşumda haykırır yanlışlar sesimde çatlar tonlamamın garip vurgusu CEYDA GÖRK 2 mayıs 2009 16.40 |
ve kaçıp gitmiş o güzelim şiirler...
her şiirin bir başka yerimden , bir başka yaramdan vurmasa olmaz mı...
yazamadıklarım, demeyi bceremediklerimin usta kalemde dem alması...
bilmez miyim..ne zordur eylülde yaralara tütün basımı...
öptüm ceydam..affet..gelemedim bir iki gün..
her dem sevgimdesin..bilesin..