TOPLU ŞİİRLER (Dosya)
YILBAŞI
Gözlerini daldırıp uzaklara Gönlümü düşürüp geçmişime Sardığım hediye paketlerinin coşkusuyla Ellerimle yüreğimi sundum sana Canımdan öte bir can gibisin yaşlı bedenimde Susuzum sana gözlerim nemsiz, ama yaşlı Kalbimin ortasında saklı bir mermi Avuçlarımda kalan barut kokusu Etimle tırnağım, yoksun Yoksun artık bedenimde Adına yaşamak diyorsan Usandım artık böylesine, umutsuzca Ve sen daha demin, çıkınımı karıştırırken Zulamda, sana verebileceğim hediye Çıkınımda değil, yüreğimde saklı Oysa kapına bırakacağım, giderken ve paketsiz tek bir mermi... 30.12.04 M.Gökçek YALAN Gözlerimi yatırıp uzaklara Bakıyorum işte, öylesine Yaşamak ağrısı saplandı boynuma Yaşamak, başkası içinde olsa Pusatsızım, artık mavzerimi astım duvara Ve yüreğimi rehin bıraktım, yüreklice Cesaretsizim onmaz yaralarla Yol bitiyor artık ve ne olur, ne olur yalan de... 03.01.05 M.Gökçek GEÇENLERE... Bir tokat attım geçmişime Bir mil çaktım atımın nalına Küheylan şahlandı Yıllar önce, geçip, giden gençliğim gibi Dönülmez bir yolun sonundayım Hayın, kapkara bir çingene Öylece, acımasız, karşımda Ve yaşattığı kısır oyununun sultasında Bir namlu çıplaklığında Ve bir kurşun gibi ağır Yıllarıma baktığımda geçen gece Yüreğim elimde, ağlıyorum geçenlere... 21.01.05 M.Gökçek DÜZEN Uzaklardan bir ses, bir rüzgâr Ve bir güneş, ıssız, kapkara Perçemini indir, yüzünü göreyim ey güneş Nazlanma da doğ, doğmaman kıyametim olur 03.02.05 M.Gökçek ANLADIM, GİDECEKSİN... Git, arkana bile dönüp bakmadan Merak etme ağlarsam namerdim Silahımı dayayacağım şakağıma Kan görmeden git, aldığın kırmızı gül hâlâ vazoda Neden böyledir bilemem Yalnız çıkacaksam dağımın tepesine Tufanlara gelmek istemem Nuh gibi Eğer soysuz bir kurşuna gebe kalacaksam Bilirsin, acı çekmek sevgi üretmektir Acı çekmek, kanayan yüreğimden öte Dağımın eteğindeki su birikintisinden Kana kana su içmek isterim Ve sen, sızlayan benliğime aldırmadan git... 22.02.05 M.Gökçek ÇAY SAATİ Deniz manzaralı cumbada Oturmuşum, yoldaşımı karşıma alıp Vakit gelmiş, ayarlanmış kösteklim on yediye Demlenmişse içelim şu çayı saat beşte... Mutluluğu getirdi umuduyla Güzellikleri çağrıştırdı buğulu Yüreğimin mutluluk pınarı Bir yudumdan sonra, nice hatıralarla çoğaldı Ne mutlu ki bana, çıktım ve indim Yaşadım yine umutla beklediğim yoldan İndim, ama buruşan dilim Demini tattı ve elbet içilmeli huzurla beş çayı... 13.03.05 M.Gökçek VAZGEÇTİM Vazgeçtim, vazgeçtim onurumdan avunmaya değmez İnsanlığından çıkmış emekçi üç kuruşa talim eder olmuş Değil mi ki kötüler iyi, iyi kötü olmuş Vazgeçtim böyle yaşamaktan el-etek öpmekten O kız oğlan kız, dağlara kaldırılmış Erdem, erdemsizliği yaratmış Yüreğimde sakladığım bir kurşunmuş Değil mi ki kan, kansızlığı peşkeşlermiş Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan... 14.03.05 M.Gökçek BUNDAN SONRA Hiç mi acımadın güzelliğini sunarken Hiç mi sızlamadı yüreğin ağıtımı duyarken Kör bir kurşun gibi pas tuttun yüreğimde Anam avradım olsun bundan sonra sana dönersem Namerdim puşt zulasına yakın olursam Pusatsızda olsa yüreğim, dağlarımdadır Kan görmeye yakın değilim Ama gerekirse dağlarımı mesken tutarım Bir mavzerin süngüsünde, kanırtırcasına yüreğimi Meraklanma bekleyemem beynime kurşun sıkmanı Kendi ağıtıma gülerken akbabaların yanında Onlar ağladı ama sen, sana sunulmayan leşimi parçaladın... 17.03.05 M.Gökçek HUZURUM... Kahve, ah... kahve Yemenin kadısı, sabahımın mutluluğu Gözlerimi yatırıp uzaklara Bir yudum su, bir yudum kahve ve bir yudum sen Yoldaşım, bir sade kahve içimine hayır demem Tanrı bilir ama, kırk yıl beraber olmak isterim Köpüğü olmasa da, fena da değil hani Arada bir yapsam da, kadın elinden içmek iyi oluyor... 24.03.05 M.Gökçek BİR TÜRKÜ Hani bir türkü vardı Gitti, gelmez o muhabbet diye Yıllar öncesine gittim ve o öğretmeni gördüm Keman nağmelerinde buluşan, tanıdım Bir köy ve bir köy öğretmeni Yoksunluğundan tanıdım kentin varoşlarında Nağmelerinde keman, ne de güzel inliyordu Kırmızı gül demet demet Yaşadığımız kuru bir sevda değil Bir alâmet olmalı, yarama merhem gibi Hangi melek artık irinleşmiş yaramı sarar Ben bilirim ama sen söylemezsin, köyde tabip yok Kan dolu, irin dolu yüreğim orada kaldı Kırmızı gül her dem olmaz Bilirim...içim acıyor Balam nenni der, sen söylemezsin anne... 24.03.05 M.Gökçek BİR YUDUM... Bilmem ne vardı sanki Büyüdüm ve sakalım çıktı ama, Ama musluktan akan su hep açık kaldı Şu suyun kıymetini bilemedik vesselâm... Küçük bir çocukken, Büyüklerim gibi sakalım çıksın diye Tıraş makinesine, jilet takmadan tıraş oldum Belki çok önemli değildi, köse de olmadım Yaşamda üç ses insanı mutlu edermiş Kadın sesi, para sesi ve su sesi... Suyun, yaşamın güzelliğinde olduğunu Ve bir hayat olduğu ne zaman bilinecek... Susuz değildir, yalnız suyu arayan Su da susuzu arar ama, Sanki şu gerçeği, yani küresel ısınma gerçeğini Olmazdı daha önce söyleselerdi... Ben de en azından, Tıraş makinemi temizlemek için Açardım, açmaya çalıştığım musluğu Ve boşa akıtmazdım, yıllarca eksiltemediğimiz suyu... 26.03.05 M.Gökçek AKŞAMLARDA... Burjuvanın sapağında bir akşam Gelecek, güzel günlere gebe yaşam Bir teknenin kıçında izdüşümü İpotekliliğin kuyruk titretmesi Engel değildir, köpek yerine Gözleri dolu ve ağlamaklı Kahrolsun savaşa diyen bir çocuğu kurtarmak Engel değildir gerçeklere radikal olmak Engel olmalıyız çobansız köylere Engel olmalıyız, karşımızda Yılışık itler gibi kuyruğunu oynatanlara Ve bırakalım, yaşamda, onuruyla kuyruğunu titretenlere... 01.04.05 M.Gökçek HASTANE Hastaneden bir girersin yüreksizce Hastaneden bir çıkarsın yüreklice Korkunun ecele faydası yok İnsan tamirhanesi bu, fena mı, reftekeden geçersin... Dolaştım kapılarda, Durdum bir doğum hanenin önünde Bir velet gelecek diyorlar, ömrü uzun Yetmiş, seksen ve belki de yüz, ama yüz bir demesin O bir yıl var ya, ah...o bir yıl Nedense insanoğlu, hep yaşadığı o bir yılı Bin yıl yaşayıp, bin yıl gibi sürdürebildiği Yaşamını, katık ettiği ekmeğine bir yıl gibi sürüyor... 04.04.05 M.Gökçek 1 MAYIS Yaşadıklarımı geçmişimle barıştırdığımda Kızgınlıklarım, kırgınlıklarım ağır bastı Yıllarca çıkınımızda biriktirdiğimiz kavgalarımız Kuru bir söylevlere ve kuru bir anmalara dönüştü Onurun duldasında lirik bir emek türküsü Dağlarımda bahar, işçimle halay çekmeliyim Kan kusarcasına değil, omuz omuza ve yüreklice Nice ağalar ve nice puştlar hâlâ pusuda, ama yüreksizce Bayramın kutlu olsun emekçim, şen olasın İncir çekirdeğini doldurmayan geçmişinle Kucakladığın devriminle ve 1 Mayısınla Şanlı bayrağının altında şen olasın Geçmiş zamanlarında geleceklere yol kat ettin İlerleyen bir yıldız kümesinin altında Ve arşınladığın onca uğraşının yıldönümünde Halkımın önünde, aydınlattığın bayrağı taşıdın Gülmek pusatsız olmalı, ağlama emekçim Seni bırakanları bir an bile satmadın Işıldayan bir yüz, elbet yine ışıldar Halkımla el ele yürürken şanlı devrimin yollarında Kutlu olasın işçi kardeşim, benimle yaşadığın bayramın ve 1 Mayısınla... 15.04.05 Mustafa Gökçek SON NEFES... Kadehimde, kanımı anımsatırcasına dolu bir şarap Sanki, Tanrının sesiyle yoğrulmuşçasına Ve ben bilirim, yüreğimde var olan bir aşk Olmayanlara nispet, bu dünyada yaşadığımı biliyorum Nicelerinin kulağı pas tutmuş Ne kadehinde şarap, ne yüreğinde bir aşk Ve uzaktan da gelse duyamadığı ilahi ses Ömrünü doldurmuş, ama giderken yine çulsuz Akşamın serinliğinde, yüzün semada Hayalinde kurulmuş çilingir sofrası Kadehinde mey, gözlerde tebessüm Seyrettiğin uzun bir film ve mutlu son Elbet bu dünyadan uzaklaşacağız Oysa kadehin dolu, yüreğin dolu Ve eksikliği tamamlayan kulağındaki ses Bu dünyadan ayrılsan da, unutma, sana sunulan son nefes... 27.04.05 M.Gökçek GEÇMİŞ GENÇLİĞİM... Hırpalandı yüreğim, Hırpalanan gençliğim gibi Ucubesizce bir kuş omzumda Çırpınan kanatları açmazda sanki Bir tür intikam saldırıları Gazel yaprağına öykünmüş ruhum gibi Zulamda sakladığım puşt bir sevdaya Kaldıramayacağım yüküm sırtımda sanki 27.06.05 M.Gökçek ÇOCUKLARA!... Bulutsuz, rüzgârsız, sitemsiz bir gün Ve benim kucağımda kocaman bir sitem! Bulutlara, rüzgâra bakıyorum sinsice Kımıldamayan ağaçların dallarına rağmen Kavurucu sıcak ve nemli Sanki duş almışçasına ortam Küreselleşmenin ortasında bir garip Ve çocuklar ellerinizi çırpın, ağızlarınız kulaklarınıza varsın Amcalarınız halletti dünyayı 01.08.05 M.Gökçek ILSA Yaşarken bir çift göz gördüm Ah... o, gözler Yüreğimin avuntusuydu sanki Fırtınaya yakalanmadan önce Yaklaşınca insan, gözlerinde ışıldıyor Hani insanın bir içimlik, Su tasında bal şerbeti içercesine Nemli ve bulutların üzerinde Çok aradım, çok bekledim Sahilde, poyraz esen bir rüzgâr Ve bu sıcakta buluşan kavruk tenler Bir şarkının coşkun nağmeleri gibi Gözlerimi ıraklara düşürdüğümde Yüreğimin çırpıntısıyla buluştu gözlerin Uzunca bir bekleyiş ve manevra Faydasız değilmiş, rotam artık ılsa!... 12.08.05 M.Gökçek DARBENİN SANDIĞI Yıllar öncesinin kırıntı bir düşü Yıllar sonrasında bile korku sandığı Ağalar dağlardan inmiş, mavzerlerini çıkartmış Ve çarık yerine postallarını giymişler Esmiş, gürlemiş ve devrim yapmış Yaptığını sanan zavallılar Apoletliler bir sıcaklık gördüğünde Boynunu bükmüş, dalında kuruyan çiçek Ben, ne diye kuruyayım Ağalar öyle emretmiş, Nasıl olsa ülke de su yerine kan var Su isteyen çiçekler başka bahçelere Yabancı bahçede sürgün bir çiçek Dalından bir sürgün verir nasıl olsa Oysa benim budanan kolum Yüreğimi kanırtır mı bunca yıldan sonra... 12.09.2005 M.Gökçek DOĞUM GÜNÜ Gün ışıltılarını yağdırırken güle Gül uzaklarda, kimsesiz Ve bir adam, heyecanla yerinden kalkıyor Hayali kucaklıyor, yüreğini savurarak Sorgulamak haddim değildir, bilirim Ama buğulu gözler ve kaçamak bakışlar Çok şey anlatır, anlayana Bahçemde gül olmazsa kuru toprak yüreğimi acıtır Endişem yersiz, arzularım düzensiz Birgül ve ufkumda gül Bugün iki ekim, ekinsiz, heyhat... İyi ki doğmuşum ve doğmuşsun gülüm Bir mucizeyi gerçekleştir ve bir şeyler yap Kanayan yapraklarını sar gülün İçimde bir umut, nice güzelliklerin habercisi Çatlayan bir toprak da olsa, yine de güller yeşermeli... 02.10.2005 M.Gökçek TUTKU Gözlerin, gözlerime değdiğinde içim titrer ürperirim Çünkü buğulu bakışlarla dolu gözlere bakmak cesaret ister Ama inan ben bu cesareti senden alıyorum Ve bu aşk, aşktan öte bir tutku galiba Sonsuzluğumun bir savaşı var benimle Seni gördüğüm günden beri gülüm Gök kubbe ortak, şu yıldızlar bana ulak Onlarda olmazsa bu hasret diner mi, bu güzellik biter mi Yılların avuntusunda yürek yağan yağmurlarla ıslanır Gözler, gülen bir yüze elbet yakışır Canım, canımın içi üzülmek sana yakışmaz Sen, sen olduğun günden itibaren ben, ben olurum... 07.10.2005 M.Gökçek KOCA BİR ÇINARIN YAPRAKLARI Sonbahar geldi yine Ben sonbahar geldiğinde nedense mutlu olurum İnsana yakışan insanca bir onuru yakalamak için Ve yaz aylarından kalma bu ağrıyı babamdan bilirim Artık sonbaharlarda mutlu olamayacağım Babamın ağrısı dururken yüreğimde Ve ağaçlar hazırlanırken sonbahara Yapraklarıyla dallarını örten bir ağaç gibi seni öyle göremeyeceğim Karşıyaka vapur iskelesinde bekliyorum Suları yararak gelen vapura bindim, coşkulu ve yirmili yaşlarımda Vapurun üst katına çıktığımda bir adam Birkaç beyaz kağıda bir şeyler karalıyordu orta yaşlarında Konak’a geldi ve vapur iskelesine yanaştı Attilâ İlhan vapuru Ve geldiğini, iskeleye yanaştığını, iskelede bulunan ağaçlar haber verdi şaire Yaprakları altın sarısı ağaçlar ayakta ve dimdik ama yaşlanmakta Yürek kavruk, patlar mı bilinmez ama, an gelir Attilâ İlhan ölür 11.10.2005 M.Gökçek (Bu şiire konu olan bu büyük insan önünde saygıyla eğiliyorum.) YOKSUN Hayalinle avunmaktan başka çarem kalmadı anlaşılan Geliyorum yoksun, gidiyorum özlemimsin Sen ne cici şeysin böyle Sanki kanıma aktın Vakitsiz yolumda ve gece yolculuğumda Yine bu gece uyku sersemi olacağım Ve uykusuzluğumun bir yerinde yüreğim acıyacak Sabahın ışıklarında gülen gözlerini görürüm ama sen yoksun Düşüncelerimin yoğunlaştığı bir an Sevmek ve aşk, sanki bir anlık Oysa sevdalanmak öyle mi tutkulu olunca Sabahın mahmurluğunda yüzüm, hâlâ gelecek saatlere umutlu Her geçen gün ve gece seni benden alıyor Umutlarım tükenmedi aylar, yıllar geçse de Nice uzaklıklar nice yakınlıkları getirir Evet sen yoksun, ama bir gün... 29.10.05 M.Gökçek İZ İzmir sokaklarında ve yapayalnız Yağmur yağıyor, pencerenin camına Gözlerinden bu kez bal damlamıyor Usulca yağan yağmura karışan göz yaşların Ve ben hülyalı bakışları düşledikçe Az sonra doğacak güneşe, eminim Yakararak Tanrı’ ya merhaba diyeceğim Ve senin gözlerinden yine bal damlayacak Çok kapılar açtım, çok kapılar kapattım Hepsini unuttum, silindiler hepsi aklımdan Ama açık kalan bir kapı kaldı Çünkü hâlâ üzerinde izin var... 20.11.2005 M.Gökçek SEVMELERİMİN YOKUŞU Hiçbir şeyin getirisi yoktur Alemin koşturması benim gitmemi sağlar Yüreğimin kanayan yüzü Kalemimden mürekkep yerine artık kan damlıyor Sevdiğim kadınlar hep vardı Varolmalarını sevmelerine borçluydular Yollar ve bahaneler hep tuzak oldu Sevmelerimin yokuşunda kalınca Otur masaya ey şair ve kalemini eline al Kalemin mürekkebi siyah olsa da Damarlarımda akan kan sanki onun ismini heceler Ve unutamadığın bir gizin sancısını hâlâ düşler Çünkü unutmak vefasızlık unutmamak ise bir meziyettir... 16.11.05 M. Gökçek ZAMAN Seni uzaktan değil, yakından sevmek isterim Çünkü uzaklıkların yakın olması Elbette sabırlı insanların işidir Sabırlı olmayan insanın taşıdığı tutkudur Yaşam seni sevince güzel Yaşamı kısır döngülerle avutma Ömür denen yolculuğun trenine Ve son bulan garına girme Zaman değerlidir kıymetini bilenlere Cennetten öte bir yer var mıdır Ki ayrılanların cehennemi Ve bir araya gelebilmenin cenneti 05.12.05 M. Gökçek TESELLİ Ne dertlere girdim kâdir olan aşkın Dermanımı aradım yine seni bulamadım Derdi veren dermanını da verirmiş Oysa su da susuzu ararmış Artık dağımın eteklerinde ki çıyanlar Nazımın geçmediği yollarında karımsın Canım seni çeker ama koçero olamam Dağın tepesine çıkamam artık Dışarıda kar yağmıyor, ama Ben üşüyorum içim ürperircesine Dışarıda yağmur da yağmıyor Ve ben ıslanıyorum göz yaşlarımla... 07.12.05 M. Gökçek ÖZÜR YÜKLÜ BİR ŞİİR İnsan bazen hata yapabiliyor Hatasız kul olmaz derler ama Biriciğimi üzmüşüm alınganlık değil bu Sevgiye hasret, umudum tükenmiyor İnancımı yitirmedim kalacaksın, eminim Sevgi yoktur, aşk vardır dedim Yanıldım, çünkü tutkuluyum ve tutukluyum Yangınlarda yüreğim sevginin varlığında Nereden aklıma geldi bu deyiş Tövbe bir daha saçmalıklara Dersimi aldım kara tahtanın yanında İnan ezberimi çok iyi yaptım çıkmazlarda... 08.11.05 M. Gökçek DERİNLEŞEN HATIRALAR Ah... şu gözler, şu gözler Neler gördü neler Yüreğime su serpenler, yüreğimi acıtanlar Bir kadeh daha derken yalan olmuş gençliğim Usandım bu dünyanın kaprislerinden Onurumu daha fazla ayaklar altına alamam Benim Tanrı’m biliyorum, beni üzmez Nedense ben, beni üzen ve yüreğimi acıtanlara koştum... 16.12.05 M. Gökçek İZ İzmir sokaklarında ve yapayalnız Yağmur yağıyor, pencerenin camına Gözlerinden bu kez bal damlamıyor Usulca yağan yağmura karışan göz yaşların Ve ben hülyalı bakışları düşledikçe Az sonra doğacak güneşe, eminim Yakararak Tanrı’ya merhaba diyeceğim Ve senin gözlerinden yine bal damlayacak Çok kapılar açtım, çok kapılar kapattım Hepsini unuttum, silindiler hepsi aklımdan Ama açık kalan bir kapı kaldı Çünkü hâlâ üzerinde iz ve gül var... 20.11.05 M. Gökçek YER, GÖK GÜL Ve yer, gök kırmızıydı... Çünkü gökyüzünden Gül yağıyordu... Uzun zamandır duyduğum huzur Bir oyunu kuralına göre oynayan Ve yıllar öncesinin düşünü bir gün Bal damlayan gözleriyle karşıma çıkaran Uzaklarda ve yakınımda duran Tanrı’ya teşekkür Nice soğuk günlerde bile, artık yüreğim acımıyor Biliyorum emanet bu can, oysa hasretin dinmiyor Demli bir çay içiminde, demsiz bir tat almak gibi Ama yine de o gözlere gülmek yakışıyor Çölde bulunmuş vahanın susuzluğundayım Sevmek yüce bir duygudur Tanrı katında Sevisiz geçen ömrün sonunda zaten aşk yoktur... 2006 M. Gökçek YAVUKLUM ASKER Seni gördüğümde ve benliğimde Gök gürüldüyordu sanki ıslanan yüreğimde Daha on dört yaşımdaydım ama Beşik kertmesi yapmışlardı, beşikteyken İçimiz dışımız bir oldu sanki bir anda Koşturduk derelerde, bayırlarda Herkes bizi bilir bizi kollardı Oysa biz, birbirimizi ne iyi kollardık Bir gün yürürken köyün taşlı yollarında Muhtar çevirdi yolumuzdan bir el işaretiyle Ne yapalım yavuklum askerlik sıran gelmiş Ve yakınmış gidişin, yakınmış vedalarla Mehmet’im inan bir gün bile görmesem Hasretin çığ olur yüreğimi acıtır Ama gidişin dün gibi ve kulaklarımda Davul zurna eşliğinde arkadaşlarının On beş ay oldu gidişin az kaldı gelişin Beklerken hasret kaldığım mektubunu Ve müjdelerken postacı senden gelen, senin kokunla dolu zarfı Bilemezsin mutluluğumu, düşünürken kavuşmayı Sarsıldım bir anda komutanlıktan gelen yazıyla Çatışmada vurulmuşsun Mehmet’im Düşünürken seni ve beklerken kavuşmayı Acı dolu yüreğim inan kanadı, acıdı Şehit olmuş, yüce bir mertebeye erişmiş Üzülme dediler, ağlama dediler Oysa ben üzülmüyorum, çünkü artık düğünümüz olacak Ama yine de bana köyün delisi diyorlar 29.12.05 M. Gökçek GELİN Bir insan ancak böylesine katlanır Benim satırlarımın sonuna düşen Hırpalanmış yılların hor görülmüşlüğünde Ağlamaklı günlerin gül damlayan yanaklarında Yılların çarpıklığıyla nikahsız gecelerde Seni avutmak ve yüreğine su serpmek Bir rüyadan uyanırcasına yüreğim Gönlüm bu arzuda ya, us nerede !... Umarsızlık içimde kadınca bir alev Çıkmaz bir sokak değildir elbet Ateşten gömlek giydirme vesikalı yarim Yüreğimin ve gönlümün gelinlik tacısın... 23.01.06 M. Gökçek ON DÖRT ŞUBATLARDA... Gözlerin gözlerimden uzaklaştığında bir tuhafım sanki Fikrim isyanlarda asi gönlüme huzur yok Tasalanma gül yanaklım, üzüm gözlüm ve her şeyim Karanlık günlerin ayak izleri sanki yüreğime yaklaşıyor On dört Şubatlarda üzüntüm sonsuz Olmayan sevgilinin yüksündüğüm güzelliğine bakıp da Yürüyen akşamlarda bıraktığın ayak izlerinden Ve bıraktığın kokundan buldum da seni, yanına geldim... 11.02.06 M. Gökçek MAHKÛM Seni, senden çaldığımda eminim Hayalinle yaşasam bile, mahkûm olacağımı Ve bu mahkûmiyetle sürecek günlerimin Yorgun düşlerimde çetelesini tutacağım Yok olmadan gözlerimden ortaya çık artık Gardiyanlar götürmeden görüş günlerinden Gözlerinde gözlerimi gördüm varlığını yitirmedim Gelmelerin zamanı olmaz, bilirim vuslat yakındır 17.02.06 M. Gökçek GÜL VE AY... Ay ışığında gülmek var ya Beklenircesine gecelerce ve günlerce Ay ışığında saklıdır gecenin gizi Gül, sana gülmek yakışıyor ay ışığında Ayın şavkında suya yansıyan yakamozlar Biliyor musun yüzün gibi parıldıyor Su, susuzluğu arar benim deniz kızım Zulamda sakladığımı bul artık, gül ve ay Sana ve sensizliğe kıyamam Gözlerinde biriken yaşlar, bilirim hasretin Hatalarını unut, gözyaşlarını sil artık Kokularına hasret uykularımda dolaştığım Doğan bir gün beni gecenin derinliğinden kurtarır Yeni bir gün hatıralardan uzaklaştırsa da biraz Yürüyen akşamlar dindirmiyor acıları Kaybolan yıllar getirmiyor gidenleri, ama sen yine gül ay ışığında... 22.02.06 M. Gökçek YALNIZ AĞAÇLAR Rüzgârın ışıltısıyla eğilen, ve Mağrur bir edayla selam veren dallar Yağmura aldırmadan hüzünlü bir bakışla Sanki diğer bir ağaca aşkını anlatıyordu. Üreme mevsiminde havada uçuşan Toz bulutlarının içinden bir zerre Senede bir defada olsa aşkına uçardı Doğanın o yalın esen rüzgârıyla... O rüzgârla birbirlerine kavuşan O iki ağacın dalları Gizemli iki sevgilinin buluşması Birbirlerini kucaklayan ve yerlere kadar eğilen dallar... Nihayetinde saygı duyulan bir doğa mucizesi Ve rüzgâr... ve yağmur İki ağacın bizlere anlattığı Yaşam dolu uzamın içinde pırıl, pırıl gökyüzü Aşkın gizemli yollarındaki, o ağaç Mahcup bir edayla, erkekliğini anlatırcasına, dişisine Kim bilir bizlere ne anlatırlardı bu tavırlarıyla Esen rüzgârla aşkını ve seviyle kucakladığı, bizleri anlatırdı... 18.05.06 M. Gökçek YILLAR GEÇSE DE... Yılların çarpıklığı ve bir akşamüstünün çıplaklığı Ümitlerim hâlâ koynumda, yıllar geçse de acımasızca Hava bulutlu bu gün, ama yüreğim pırıl, pırıl Kim bilir, belki, bir kuş havalanır senin diyarına Rüzgârlar... ah... rüzgârlar... Kuşun kanadını besleyen rüzgârlar Yıllarca uçsa da, senin diyarına Biliyorum, seni artık adresinde bulamayacaklar... Ve ben yine burada olacağım, onurumla Yılmadım bu hüzünlü dünyamda mahur gözlüm Bir kuşun kanadında nice sırlar gizlidir, bilir misin Esen rüzgâr fırtınaya çoktan dönüştü ve kuş çoktan uçtu yuvasından... 20.05.06 M. Gökçek |