KIYAMETİM
KIYAMETİM!...
İlk gençlik yıllarımın bir hazzı Ne güzel günlerdi be babam Ah...ne güzel anlatırdın Mescid-i Aksa’yı Anlatırdın, bütün saflığımla dinlerken seni Sen de, sen de yanı başımızda olurdun be anam Ben, tıraş olmaya dem vurmuşken Sen, babam, düzelttiğin sakalınla ne güzel anlatırdın Dinleyemediğim günlerde, hep gerilediğimi hissederdim Sen bıraktın ve gittin bu dünyadan babam... Sonra Erdal ağbim, Erdal Öz çıktı ve Kızıl Tugayları anlattı Sonra Attilâ ağbim, Attilâ İlhan çıktı ve yaraya tuz bastı Derken sıra geldi komünist olmaya... Olduk olmasına ya, yirmisinden sonra Neyse ki kırkından sonra olmadım Çünkü aptal olmaya hiç niyetim yok be babam... Bu yüzden, bekledim apoletlileri umarsızca! Oysa acele etmeye gerek yok Elbet bir gün musalla taşında misafirim, Sonra, dört kolluya, elbet bindirirler bir gün Nasıl olsa bir cami avlusunda dilenciyim bir gün... Ve bir gün yağmurların ıslaklığıyla Islanırsa dudaklarım, ağlarsa gözlerim Gözyaşlarını silme babam, Nasıl olsa nedenini sormaya, zamanın olacak... Ruhum ıslanır mı bilmem ama, Yatarken toprakta, hisseder mi ruhum Ve gün gelir yağmur kesilir... Artık nasıl olsa kıyametimdir! Islanan dudakları kapanır, ruhu olmayan bedenin Ve gün gelir, kuruyan gözleri de kapanır Ama gün gelir, kul olur unuttuğu kapısında Kaybolur gider bir gün, saraylı Mustafa Gökçek!... 09.04.2007 Mustafa GÖKÇEK |