FARKINDA MISIN??
Bir sabahadır uyanış ve bir ışık sesinedir kalkış...
Gündüz vazifesinde... Ve birileri vakti sarfetmekte... Bir yanadır tüm telaş, Canhıraş bir sürü uğraş... Sormaksızın ezberlenmiştir düz metin, Noktasına virgülününe ellenmeden, Anlam kargaşasına bir virgül eklemeden, Belki çok şey var sinmeyen, bir noktayla sona erdirilemeyen Ve yitip giden gündür, geçip giden... Düz bir metin okunur, yazmadan, yeni bir satır eklemeden, istediklerini istemeden, istemediklerine esaret, Kabullenmişcesine istemediklerinin alışılagelmiş ağrılarına kulaksız feryat etmeye, Göze alamadan istediklerinin doğum sancısına, Gün vardiyasını geceye devretmekte... Bütün bastırılmış, sıkıştırılmış, kılıfına uydurulmuş bişekil düşünceleri; Örtmek, saklamak için gün boyu düşüncesiz düşünmelerin yorgunluğundan sıyrılıp, Düşünmeden gecenin düş sokağına düşmek istenir... Veyahut aranmayıp çare gündüzde, Biçaredir uykulara dalış derman aranan gecelerde... Ve ömür birilerinin ömrüyle tükenmekte... Elalem ne der düşüncesinden bir alem, Alem içinde kendimize bir el olmuşuz... Kendi fikirlerimizin yerine önceden düşünülmüşü koymuşuz... Yaşamaya tembelleşti mi bu kadar hayatlarımız? Herşeyi ezbere yaşamaktayız; Kalkışlarımız, adımlarımız, gülmelerimiz ve ağlamalarımız. Ve bütün ezberleri bozacak, en çalıştırdığımız fakat manasız kelimelerle paslandırıp, Mâlâyani cümlelerle kıvırdığımız dillerimizle ezbere konuşmaktayız... Sahi, vurdumduymaz sözlerle kaç gönlü yıktık? Yada kurduğumuz cümlelerle kaç gönlü kazandık? Belki de dillerimizi zapt edemedik çoğu zaman, duygularımızı gasp edip hızlı adımlarla uzaklaştık... Merhamet akıtmayıp gördüğümüz zulümler karşısında, Bütün manevi, uhrevi ne varsa; Kalp gözüyle bakmayıp, kelp gözüyle mi sarıldık şu dünyaya! Bir "nasılsın"dan uzak, seneleri heba etmekteyiz... İki çift kelam etsek, havadan sudan muhabbetlerimiz. Değil mi ki, hava, su en büyük nimetimiz? Galiba biz havayı da suyu da kirlettik! Bu zamana kadar söylenmeyen, Şimdilerde ise söylemeden geçilmeyen "kendine iyi bak" sözleriyle veda edişlerimiz, Temennisiz birbirimizi gönderişlerimiz... Ve salt kendimize iyi bakmakla iyi olmaya kudret sahibi değilken, Neden bu birbirimizden dua esirgeyişimiz? Zamana yaraşır bir sözdü muhakkak; hepimiz kendimize terkedildik... Aslında ne kadar da muhtaçtık birbirimize, Yüreklerimiz dokunmalıydı yüzlerimize, Gözlerimiz tutmalıydı ellerimizden... Sözde yanlızlıktan korkar iken, Nedendir yanlızlığa sarılışımız yanımızdakiler içinde? Bir hikmeti vardı elbet, dilin iki dudak arasında saklanmasında... Bir hikmeti vardı tabi ki, yaradılışımızın şu hayatta... Ve biz birbirimizle yolda rastlaştığımızda, Alacağımız cevap bizim için pek mühim olmasada aslında, "Yüze deymeden göz, edilmeliydi iki söz" şiarıyla, "Nerden geldin, nereye gidiyorsun?" sorularıya, Ezbere devam ettik yolumuza! Kendi içimizde nerden geldik nereye gidiyoruzun muhakemesini yapmadan daha... Takvimlerin bizi eskittiği gibi bizde takvimleri eskitebildik mi? Yoksa takvim yaprakları gibi zamanı da buruşturup zayi mi ettik? Anlık sevinçlere ömrümüzü feda edipte, asıl mutluluğu nerelerde yitirdik? Ve şimdi sen bir sabaha daha uyandın! Farkında mısın? Farkında olmanın farkında mısın ? E.D |