UYKU NÖBETLERİ
paramparça aynalarda sarhoş dizeler
mutluluğun rengi çalınmış teselli vermez ümitler kül olmuş korlar;sönmüş ateş devrik kuruluyor replikler aksak ötüyor kanaryalar yağmur başka; kar başka yağıyor güneşin yeri belirsiz; ay kaybolmuş nihan kılmışım yüreğimi savruk kaygım yok kaybolmuşum lügatımda uçurumun adı yok fark etmiyor ne zar ne lâlezar ağdalanıyor ruhum bedenimden kral hep çıplak dil İbranice mevsim eylül’ü geçmez saat sabahı dil dönmez yaş’ım çoktan kurumuş kemiğim etimden önce çürümüş yıldızların söndüğünü bile fark edemedim dünyanın dönmediğini cenazemde bir ben olduğumu yalnız yaşadığımı;yüreğimi oltamda unuttum balıkları oysa kocaman güller vardı elimde hepsinin adı başkaydı rengi başka hatırlayamadığım kadar başka kokuları etrafa yalnızlık sindi;hortlaklar nöbette ateş yakarak;su boğarak geçiyor zaman ansızın dondu belleğimde ne geçmiş ne gelecek yalnızca an dişlerinde eridim edilgen çatıların avuçlarımdan döküldü salkım söğütler tindaride geçtim yalnız yolları küçük betiklere çadır kurdum kuzu sesleriyle uyandım kurtlar sofrasına böcekler yerine insanlar kemirdi tuhaf akrabalıklar kurduk kanımız asla uyuşmadı aynı tasta hiç yemek yemedik bu yüzden hep yabancı kaldık birbirimizin dilini anlamadık ve bu savaşmak için yeterli bir nedendi hiçbir şeyin hiçbir önemi yoktu |