Deli Kızın Günlüğü
Karanlık gözleriyle günü izlerken gece,
Binlerce yitik düşü düne gizlerken gece, Kimbilir, bir ihtimal o gözlenen ışıktım, Belki de düş saklayan ebedî karanlıktım. Bir farkı kalmamışken hangisi olduğumun Ve bir önemi yokken gün be gün solduğumun Ruhumu yitirdiğim meçhul bir anda geldin, Tüm sözlerin bittiği ahir zamanda geldin... Öyle bir gelişti ki, güneş doğacak sanıp, Şu arsız sessizliği bir an boğacak sanıp, Leyla’ nın devri bitti ! Diye bağırdım ama, Deli kızın çağına aşkı çağırdım ama, Ne sen duydun sesimi, ne kader denen yazı... Yine gönlüme düştü o derin, ince sızı... Gelişin, ilk ateşi yakmak gibi olsa da, İlk defa gökyüzüne bakmak gibi olsa da, İncinmiş bir umuda sarılmakmış aslında, Kayıp giden yıldıza darılmakmış aslında... Belki de sırf bu yüzden anlamsızken isyanım, Bir hüzün gemisine yoldaş oldu ummanım... Sonrası ne bir rüzgâr, ne fırtına, ne boran... Buz gibi yalnızlıktı solgun yüzüme vuran... Tıpkı bir sandık gibi kilitleyip yüreği, Ve tüm dileklerimden azad edip meleği, Neşeli bir maskenin ardına saklanarak Ama tüm sevinçlerden hükmen yasaklanarak Konuşmayı unutmuş suskun bakışlarımla Gülmeye tövbe etmiş küskün bakışlarımla Bana geldiğin günün batışını izledim. Kaderin son bileti satışını izledim. Eğer gerçekten buysa yaşamak dedikleri, Ömrü sensiz sırtlayıp taşımak dedikleri, Her gün hiç azalmadan bin bir dertle dolarak, Sonbahara meyilli yaprak gibi solarak, Mecburen yaşıyorum, ne kadar yaşanırsa... Yükümü taşıyorum, ne kadar taşınırsa... |