O CEVHER Kİ...
Aşkın bâdesini içip, güllere yaslanırken
Hakikatin özüyle, dilleri süslenirken Bir muradın ateşi, sarmıştı etrafını Tamamladı içinde, zikrinin tavafını Çölleri yoldaşıydı, sancılarıysa dostu Yalınlaşan bedene, giymişti altın postu Çağladı dilleriyle, vaktine bakmaksızın Ses veriyordu dili, dilleri yıkmaksızın Bîçârenin ruhunda, kanatlar çırpıyorken Zamanlar akrebiyle, yüzüne çarpıyorken Tutulmuştu çileye, derin inleyişlerle Seyretmişti âlemi, sessiz dinleyişlerle Çözüldü bilinmezler, çığlığın ökçesinde Yaşıyordu muradı, gönlünün nağmesinde Kordan yüklü gecede, neyler sızıp akarken Günlerin sancısını, birer birer yıkarken Biriken hülyalardan, nur doğmuştu geceye Bir tutam sihir geldi, dilindeki heceye Kırmıştı öfkesini, içindeki cevherle Akmıştı yollarına, başkalaşan hislerle O cevher ki insanı, ışıklara götürür Işıklardan ruhlara, ödülleri getirir O cevher ki nur gibi, damlaları yağdırır Erken solan fidana, güneşleri doğdurur O cevher ki gizli fanuslarda kalmasın Aşk tüten yüreklerde, Yunuslar hiç solmasın Ömrün eteklerine, geniş hülyalar açsın Yüreklerin cevheri, etrafa nurlar saçsın |
henüz defter keşfedememiş ama yazan yürek dert görmesin