Kaldırım taşları…
Yar…
Kaldırımda Hedefsiz adımlıyorum, Taşlar, yılların hicranını anlatıyor, Yalnızlığım da, bana refakat ediyor. Sanki kaldırım taşları beni anlıyordu. Esiyor, Kabanımın yakasını kaldırdım, Rüzgâr yakayı hiçlemedi, içime daldı, Şöyle bir dolaştı, tenimi yokladı, okşadı, O da bulamadı, nasıl bilirdi gönül cefamı. Tenim Ürperiyor, dişlerim ritim vuruyor, Nefesim kesiliyor, boğazım, dilim kuruyor. Ayakkabım sağ olsun tik, tak ses veriyor, Kaldırım sessizliğime acıyor, öyle bakıyor. Zavallı bir kedi, Ses veriyor ağacın dalında, Ben kaldırım da, kedi ağaçta, yar yamaçta, Perdeler açık, camdan bakan halimize acır, Kaldırım da biçare gezerken hep içim karışır. Teneke sesi Geldi kulağıma tıngırdıyor, Teklifsiz her halde, her tarafı mesh ediyor, Sessiz sokakta bir ritim tutuyor, şakıyor, O anki yalnızlığımı benden alıp götürüyor. Sevmek, Acıyı meşk içinde bilmek, içmek mi? Gönül vermek, sevilenin de bilmesi demek mi? Hep vermek mi, çile çekmek mi, yanmak mı? Yalnızlığında dahi haz almak, onu yaşamak mı? Ey sevenler, Gönül verenler, aşkla yananlar, Bir sızı duymayanlar, cefadan haz alanlar, Gün’ü, gece, geceyi gün niyetiyle yaşayanlar, Aşk, muhatabını kendine amade kılar, Onu yaşar. Mustafa Cilasun |