HAZİN BİR ÖYKÜ
...ve yine bir sonbahar gelip çatmış,
Ağaçlar hafif hafif sararmaya başlamıştı; Yapraklar tek tek ölüme yüz tutmuş, Yazdan kalan yorgunluk etrafı sarmıştı. Ve her şey yerli yerinde sürüp giderken, Geçmişimden bir ses beni çağırıyordu. ( Duysa mıydım, bilmiyorum!) Anbean toprağın yağmurla buluşması gibi, Örümcek sarmış gönlüme bir sıcaklık doluverdi, Her geçen zaman canlanır kıldı geçmişi, Ve her gün hoyratlaştı asi yüreğim, Zamansız bir düşün peşine takılarak, Koştum durdum ben yüzlü bir gelecek adına . Yaşanırdı o gelecek, yaşanabilirdi, yaşanmadı! Yeter ki yüzler aynı yere bakıp, aynı şeyi görebilseydi; Çünkü cesaret tutmuştu benliğimi, korku geçmezdi yanımdan. Ve gün geldi yarı uyanık geçti her gece, Sessiz bir çığlık sarmaya başladı her tarafımı, Düğümlenmişti boğazım, kir tutmuştu içimi, boğuluyordum! Dayanılmaz bir anımda kustum, kusmak zorundaydım; Çünkü geleceğin umudu uzaktı, çok uzaktı, İnanmak istiyordum ama yarınlar bugüne tutsaktı. Ve bütün düşler birer yaprak gibi tek tek düştü, Geriye sadece masum ve kanayan iki yürek kaldı. Bu iki yürek yitirilir mi, yoksa dirilir mi? Beynim şu an bunu anlamaya o kadar uzak ki... Keşke bu rüya hiç bitmeseydi, bitirilmeseydi, O yıldızların seyrinde hep yürüyebilseydik! Dileğim şudur ki, bu yol her nereye varacaksa da Kendimize lanet etmekle sonlanmasın. Lanet olsun, lanet olsun!... Süleyman ÇETİNKAYA |
Ağaçlar hafif hafif sararmaya başlamıştı;
Yapraklar tek tek ölüme yüz tutmuş,
Yazdan kalan yorgunluk etrafı sarmıştı.
öyküsel olmasına rağmen çok güzeldi lanetle bitsede