Seni Kovuyorum!...
Defooool!.
Seni kovuyorum! ... Ne o? .. Şaşırdın mı? ! .. Niye ki? Haaa! .. Doğru ya! .. Sen burada değilsin ve ben “burada olmayan birini nasıl kovabilirim” değil mi? ? Haklısın haklı olmasına da, burada olmaman kimin umurunda? Sende buraya gelecek yüz yok ki! .. Ve hatta cesaret.. Gelsen; suratına tüküreceğimi bilirsin, hani utanmasan bile ağrına gider bu tükürük! .. Gerçi “neden ağrına gider” onu da bilmem ya! .. “Gururum” falan deme! .. Ederim senin gururuna.. “Haysiyeti olmayan gafil” gururu neylesin? ! Haa bu arada, “haysiyet” ne demektir bilmiyorsan bi zahmet Türkçe sözlüğe göz at! .. --- Seni kovuyorum diyorsam kovmuşumdur, şaşırıp gelmeye kalkma! .. Hani tesadüf bu ya, karşılaşırsak bir yerlerde, nefes bile alma. Duyarım muyarım neme lazım dikkatli ol! .. --- Senin için hissettiğim ve yaşattığım duygularım tükenip kaybolurken, yerlerini dolduran” kin, nefret, husumet, adavet ve düşmanlık” dolu hissiyatım henüz bana çok yabancı ve bunlar beni nasıl etkiler, nasıl davranırım bilemem! .. Hakaret edebilirim, küfredebilirim ama “özür dilemem! ..” Sana şu yada bu sebeple saygım bile kalmamış! .. Ya da bir başka deyişle “saygınlığın” kalmamış! .. Bende bitmiş, eriyip tükenmişsin.… O yüzdendir ki; burada olup olmamanın zerre kadar ehemmiyeti yok! .. Uzakta da olsan kovuyorum seni. Yüreğimden, gönlümden, aklımdan, fikrimden, anılarımdan ve tüm duygularımdan kovuyorum.. Gelecek olduğun adresleri siliyorum tabelalardan, sokak isimlerini, caddeleri değiştiriyorum. Geçmiş zamanlara “gelmemiş” zamanların hakimiyetini giydiriyorum.. İçinde senin olduğun “ bütün kırık hayalleri” dinamitleyip imha ediyor ve erişemeyeceğin derinliklere gömüyorum. Ve bütün delikanlılığım ve basiretimle ayağa kalkarak gözlerimi ufuk çizgisine dikiyor ve kaşlarımı çatarak avazım çıktığı kadar öfkeyle bağırıyorum; Defooooooooooooool! ...... --- Bu haykırış “sana çarpmadan” yankılanmaz gayrı. Sen onu duymasan da “o” seni er geç bulur! . Bu dünya da işimiz kalmadı seninle ya, ahirette ne olur onu da Mevla’m bilir! .. Hakkımı helal etmeyeceğimi dip not olarak vermiştim zaten --- Sana “gülüm” dedikçe dikenlerinle, “gül yüzlüm” dedikçe maskelerinle, “her şeyim” dedikçe hiç’liğinle, “meleğim” dedikçe şeytanlığınla, “hayatım” dedikçe ızdırabınla, kısaca; ne dediysem tezatıyla karşılaştım ve işin asıl kötüsü ben seni “insan” sanmıştım! ..... (Anladın sen onu! ..) --- Evet burada yoktun belki, ama anıların buradaydı, kokuların, tebessümün, hayalin yani “bütün yalanların” buradaydı! ... İşte o yüzden kovdum seni ve sana dair ne varsa! .. Dileğim o ki; artık gölgen bile düşmesin benim olduğum yerlere, hele selamın sabahın, hiç! .. Gönlünde bir yerlerde, belki karanlık ve izbe bir kuytuda bana dair kim bilir ne kadar “keşke’lerin” var! .. Ben bilirim ne olduğunu, bilirim de diyemem işte! .. Olsun söyleyemesem de sen anlıyorsun ya, işte bu bana yeter! .. Lakin bana yettiği gibi ömrünün sonuna kadar “seni kahretmeye de” yeter! .. --- Ben nevbaharını tüketmiştim bana ait ömrün ve şimdi sen; hayatının güz’ünü yani sonbaharını kaybediyorsun! .. Seni “korkularınla” baş başa bırakıyorum, kaldı ki; hayatın boyunca en çok sevdiğin duygu buydu senin, bak onu almıyorum(!) elinden! .. Sana da yakışıyor yani! .. --- Hâlbuki neler var dilimin ucunda, zehir zemberek, yüreğini derinden acıtacak, için için kanatacak, bana lanetler okutacak! .. Var da; kalsın şimdilik, değmez be, gerek de yok! .. En azından “şimdilik! ..” Unutmadan; eskiden seni düşünmekten uyku girmezdi gözlerime uyuyamazdım, şimdi ise “rüyama girme” diye çok tedirgin uyuyorum.. Umarım girmezsin! .. Evet! .. Seni kovuyorum.. Ve kovduğum birini “anmaya da” utanıyorum! .. Her şeyi unut ve sadece “şu ses” kalsın kulaklarında; Defooooooooooooooooooool! .... Kadir Albayrak |