bana mı benzedin
bana mı benzedin
giderken / seninle yasaklandı bu kent yıllar sonra / ak kargalar sesleri hâlâ kulaklarımda çağırırlarken yüzleşmenin tozlu yollarına şimdi sen de yoksun oralarda bana mı benzedin taşıyamadı mı yüreğin ‘’sonbahar rüzgârlarına kokunu da bırakıp gittin ‘’ boz dağlarla çevrili vadinin ortasında açan eflâtunda esir kalmış çocukluğum değişmeyenim yeşilin maviye dokunuşunda düşlerim bir hilal’e asılı kalmasaydı bulutlar belki düşerdi usul usul üzerime yağmurlar seninle soluk alırdı bu güzel havalar kalabalık caddelerinde çaresiz dolanır yüreğim yasaklı kentin yasaklısı / kısık lambaların arsız soytarısı nedendir bulut gözlerimin hâlâ seni arayışı cilalanmış parlatılmış olsa da ara sokaklar her bakışta canlanır sana dair tüm hatıralar kazılı duvarlarında bizden kalma asi bir gençlik var ufak tefek tanıdık izler süpürüp silememişler / geçmişimizi rotası yalnızlık suskun yine yürek adımlarım gibi soğuk bu kaldırımlar gecenin ortasına düşmüş sessiz ıslıklar yarım kalmış sevdiğimiz bizli şarkılar giderken intihar etmişti ya tüm genç yapraklar uğramaz olmuş artık göçmen kuşlar şimdi bulutlar haykırsın ne çare gazeller savrulur soluk ve esmer her şey bizimle darmadağın içimde dört yapraklı yoncanın ucuz mavisinde pasıyla asılı durur boynumda taşıdığım umudum diyerek saklayıp sarmaladığım bana mı benzedin taşıyamadı mı yüreğin ‘’sonbahar rüzgârlarına kokunu da bırakıp gittin ‘’ |
bilmek o kadar aı ki onu yaşarken acıyı kat be kat yaşıyoruz...
özlem koyduğumuz isim bizi cendereye sıkan mengenenin sıkım yivlerine terk eder.
şiiri böye böyle akar gider...