jozeph
jozeph
jozeph ıslanmış mektuplar yazıyorum kağıtsız kalemsiz ve de adresleri belirsiz karanlık pencereme baykuşlar tünemiş dokunduğumuz her şey renklerini yitirmiş tanrıların lanetlisi savaşın vahşeti cehennemi yaşatan azap günleri alnına çizilen kara leke evrenin kalbinde siyah tonların soluklarında gizli yerin ve göğün karmaşası şimdi duysun ıstırap çekmişlerin meleği sen siyahtan başka renk gördün mü sevgili jozeph kağıtsız sevgilim bu şimşek deli lime lime paramparça bu gök esir bu yağmurlar edepsiz bu damlalar vicdansız ustura biler havada benzin havada kan havada insan eti kokusu var penceremde baykuşlar içimde kırılgan sözcükler kartallar tepende düşlerini koru sevgili bir sınırdan öteki sınıra savruluyorsun uluyan sert rüzgârlar gibi jozeph ayın gölgesinde güleç yüzün iyi yürekli ellerin enternasyonal kokan bıyıkların yıldızlara karışmış dalgalı saçların o kör nokta seni anımsayışlarım o duvar dönemediğim o dönemeç beni kurtuluşuma götüren seni ölüme yakınlaştıran uzaklaş gelme bana kalabalık korkulu yüzler arasında ummadığın bir yerde gözlerini bulur gözlerim nasıl olsa jozeph vatansız sevgilim yaşam için umutlar için senin için rengârenk düşler kuruyorum biliyorum vaktin yok uzaklarda sığınırken üşüyorsun sevgilim ay ışığı oynaşırken saçlarımla o beyaz evi ağaçların vahşi huzurlu yeşilini kırları gelincik tarlalarını son istasyondaki kırlangıçları iskeleye vuran köpüklü dalgaları gökkuşağını düşlüyorum güneşin kırıntılarını karalara savuruyorum renkleri bulup bulup saçıyorum biliyorum ki sen o karanlık yollarda berrak sularla hiç sevişmedin sevgili jozeph Islanmış mektuplar yazıyorum kağıtsız kalemsiz ve de adresleri belirsiz karanlık pencereme baykuşlar tünemiş havada soluduğum insan eti kokusu gördüğüm toplama kampları saçları çıplaklıkları kırpılırken bacak aralarından topuklara süzülen kadınların kanları tenlere değen buzdan cam parçaları toplu halde arındırılırlarken alevlere kucak açmadan önce duydun mu son duaların çığlıkları gördün mü korkunun en dehşetli soğuk anları tanık ıstırap çekmişlerin meleği alevleri saklayan kapıların açılırken mandalları bebeklerin feryat eden ağıtları bu yaşatılanlar kimlerin ayıbı jozeph mülteci sevgilim sınırlarda güvenlik sıkı yüzüne tutulmadan bir fener ışığı deşsin kara çalılar masum tenini yaprağı bol bir ağacın en uç dalında en kuytu köşesinde en dipsiz kuyuda aç susuz bir kuş bir karınca ol sarıl gövdesine tek nefeste birlikte soluk ol yaşamak yine de yaşamak diyorsa beynine tutunmuş yüreğin intiharın eşiğine varmadan bir umuttur sıcaktır hapishaneler tutukevlerinde eşittir lanetliler savaş yorgunum kaçak yaralım ben seni uzaklarda sol yanımda saklarım jozeph pencerem karanlık baykuşlar tünemiş bu şimşek deli bu gök esir bu yağmurlar edepsiz havada benzin havada kan havada insan eti kokusu gözyaşı dökülmeden yırtık giysilerin yasına sığınmacı bir küçüğün gözleri dalarken eşsiz tablolara yıkıntılar arasında dinlerken sesini güzeli düşlemeden içindeki ses barış diye haykırdı barışın içinde sevgi de vardı işte şimdi yaşamak için büyüdüler mazlumlar sevgilim jozeph iyi yürekli vatansız sevgilim sen savrulurken sert rüzgârlar önünde renkli barış dolu düşler kurarım son nefesim avuçlarına düşmeden nasıl olsa gözlerini bulur gözlerim ummadığın bir yerde sevgilim |