seni sevmek
seni sevmek
tüm renklerin çarpışma anlarını kara bir leke gibi duvarlara taşımak boşaltılmış bir köyün acı sessizliği içindeki çığlığı duyumsamak taş üstüne taş konmuş sıvasız çıplak bir evin avlusunda küçük darmadağın saçlı bir yeni yetmenin elleri ve de kaygan koyunların memeleri çaresiz zeytin gözleri dolu dolu okuma isteği kirli yüzünde her bir damlanın süzülüşünde birlikte akmak sevgili seni sevmek yuvasından düşmüş bir ürkeğin şaşkın korkulu bakışları arasında demir parmaklıklar ardında mavi boncuktan işlemeli kuşların kanatlanıp uçuşunda bir kaldırım yosmasının tutkulu sevdasının hıçkırıklı zoraki dokunuşlarında küçük masum bir bedenin şiddete maruz kalmış inleyen mor yaralarında yani seni sevmek goncalara öpücükler kondurup açıp açıp çoğalmak ‘’bir ülkenin kirletilmişliğinin kan tarlalarında çiçek açtırmak’’ hayatın incinen bir yerine merhem olmak seni sevmek cennete sırt çevirip cehennemde ateşimizle zebanilere yetmek hep aynı iskelede beyaz bir gemiyi beklemek muhafazakâr sokaklarda cesurca doyasıya öpüşmek yani seni sevmek esaretin içinde yaşanan özgürlüğü fark etmek okunan kitabın satır aralarında gülümsemek sana yazılan bir şiire bütün kelimeleri kurban etmek seni sevmek her durakta bulup bulup yitirmek parmak uçlarına dokunup ellerini tutamamak çılgın bir sevişmenin ardından çarşaflara dolanıp kibrit çakıp alevlenmek yarım kalacağımızı bildiğimiz fısıldanmamış bir sözcükle nefes almak yıldızları avuçlayıp avuçlayıp karanlığa yapıştırıp aydınlığı saçmak yani seni sevmek yaşama direnmek ve seni sevmek düşlerde buluşup aynı ırmakta akmak sevgili |
yani seni sevmek yaşama direnmek
Bir anda yıllar önceye attı bu cümleler ve sadece düşüncelerde kayboldum...Yani sevmek, yani sevebilmek belki de bir arayış ardı ses ki seslerin beklendiği bir ses karmacasındaki özleyiş bu monoflover...Mustafa Yılmaz