hüznün lehçesiçok şey denildi hayat dilinden bizlere en fazla birkaç kelimeyi dinledik bir arada gülmeyi başarırdık en fazla ağlamayı biraz da delibozuk akan bir ırmaktı hayat,, bilemedik acıları kanayan dizlerimizden ibaret sandık ve çürüyen bisikletlerdi ömrümüzün anılar sarnıcı sokağın en güzel kızına hep birlikte aşık olmayı öğrendik sonra otobüse arkakapıdan binmeyi kaybettik ve gülümsemeyi uluorta sebastian cuarez parkı satıldığında ! şişe çevirme şansımız yoktu artık sigara kokusu öğüten böğürtlen yapraklarımız da ilk şiiri nereye yazmıştık,,nerde uyuşmuştu parmak uçlarımız bir harfi kazırken niçin kaybetmek bu kadar kolaydı uğur mumcu’yu bir kitabı dahi öylesine zor bulurken ne için yemiştik biz o dayakları gömlekle pansuman yaptığımız dostlar vardı yüzümüzü yağmurla yıkarken sığındığımız sevgililer,, nerdeler şimdi hangi şehrin bulutlu havasını soluyorlar kimi hala yeşil mi bakıyor bıraktığımız gibi kimiyse aynı şarkıda mı susuyor akşam olduğunda ah cemile hala o aşka ağlıyorsundur belki de birkaç çocuklu annesindir kimbilir ahşap bir ev çizerken yıllanmış günlüğüne sade içiyorsundur kahveyi ve yarım saat sonra bir sigara üstüne ki bağlanacak kadar sevdiğimiz kentte biz o sokakları nasıl hızla geçtik niçin bitirdik caddeleri hayallerin ortayerinde hangi anı’nın sövgüsüne sığınsak ateşi köz olmadan küle çevirebiliriz şimdi ne çok şey anlatıyoruz yoğurulan hayat dilimlerinden hiçbiri benzemiyor ötekine gittikçe yalnızlaşıyoruz çoğaldıkça belki de hüznün lehçesiyiz sadece |
yoğurulan hayat dilimlerinden
hiçbiri benzemiyor ötekine
gittikçe yalnızlaşıyoruz çoğaldıkça
belki de hüznün lehçesiyiz sadece
ve çokça gölgeyiz belki de şiire, şarkıya, memlekete. içten tebriklerimle...