Kırmızı Atkı I
bir kadının titrek sesinde gizli olmalı çengel.
ben bu kadar derine hiç inmemiştim desem yalan söylemiyor olabilirim. ya da söyleşi yapar gibi kaldırımları ezerken seninle, ben beyaz bir dünyanın ilk karasını çalabilirim. gerçi o zaman da sen beni sevmeye başlarsın ki, bu mahküm bir mahpusun hürriyet özlemini anlatan küçük minik ve, Nazımsız bir şiir olur. ellerim kelime kokuyor. heceler; a-b-c ler manayı bu kırmızı atkıda buluyor. mesela direnemiyor bu uzay kadar geniş; yok yok betimleyemem; vücudumu parça parça yapan kokunun karşısında beynim. hemen bırakıveriyor direncini kalbim, iyi de oluyor. benim yaptığım planlardan sanane. seni ne ilgilendirir ki? deli gibi merak falan da etmiyorum beni sevip sevmediğini. en fazla otöbüslerde aklıma geliyorsun. bacaklarım yay misali gerilirken indiğim durakta, olsa olsa şu tepe parkın girişindeki çingene çiftler aklıma düşürüyor seni. ne yani inanmıyor musun? inanma. ben bir düzen kurdum. yemeğimi yedim çayımı demledim. beni cidden seviyor olabilir misin? yok merakımdan değil. berem sende; paşalık bilekliğim de. paşalık bilekliği; benim kendi hayali yarış dünyamda bana verilmiş bir, ışık. onun sende ne işi var? hem söyler misin biz ne yapıyoruz? sen nerden geldin? beni seviyor musun? yok yok, vallahi meraktan değil. ne merak edeceğim ki? zaten kim sever ki bu “ben kasveti”.. senin dışında? ... |