ELVEDA YÜREĞİMİN SEN ŞEHRİ
Bir keşkeye daha yer yok hayatımda
Ama bu keşkeden sonra… Keşke ayak izim bile firar etse Bu karanlık, umut yutan şehirden Gündüz yüzlü ummanlarda damlalara bölse kendini… Ne etçil ne otçul bu şehir, besbelli Çok ben/cil, umut taciri Her gece akıtıyor umudumu zifiri gece Bulanır, gözbebeklerimden tenimin mürekkebine gibi… Daldır utanma gönlün sol yanı yaralarına Kaç kabuk altında saklıyım Hadi gel bul, çıkar beni İçinden, içimden… Meyil veriyor hayatımın dalları Çatırdıyor en babacan mekânları rüyalarımın Bir terk ediş havasında çocukluk aşkları Kaç çocuk el ele kaç bayrama veda etti Göz göre göre… Sen bayramlarıma tuvalinden kara çaldın bu mevsim Kavuruyor rüzgâr çok asabi… Ardından ah sesleri çalıyor camını küçük sarayımın Endamını sevsinler, düşür üstüme geceni Senden korkan sana muhtaç kalsın Aslında sen ben/cil şehir Kabul et sen bana Muhtaçsın... Senin ot bitmeyen bereket yoksunu Bu yamacından, kaç kere yuvarlandı dileklerim Olmayacağını anladığım anlarda Sana hep küskün kalışlarım, Issız adalarımda sendin kah karşımda, kah dört bir yanımda Benim olmadığını anladığım anda, dert değildi Beni bulsa da vazgeçişlerim… Şu karşımda duran binlerce ışık huzmesine Sana gereksiz anlamlar yükleyeceğim diye Onca kalabalık içinde, ben seninle yüz yüze Kaç sabahı sende karşıladım? Kaç gece katil ve kaç ben maktulum İşte bu “son” diyemediğim kaçıncı İsyana gebe? Yine seninle doğuyor İçimden kömür karası, hüsran yüklü Gözlerimin renginden yürek sesime Sen yüzlü yorgun, Gece… Üşütmüyor ayazın Hissizim, kalkarken yerimden Ayağım takıldı çakıl taşına Son bakışını çakarken yüreğin duvarına… Asılı kalacak çocuksu gülüşlerin Bir çocuk bana koşarken Tüm kucaklarım sana açılacak… Şimdi çok boşum Ceplerim gibi hani ellerimin sığındığı, Saçlarımı uçuruyor kıble dağı serinliği… Sağına düşen uçurtmada bile sana takılıyım Bir telimden bağlandığım yere kadar… Bir gemide sana fora tüm yelkenler, Sabah ezanıyla bereket diye ağlarıma dolanan Siftahsın, tezgâhımın her yerini Mavi kokutana kadar… Ne de olsa sende boğuluyorum Yalan değil, bir gazoz tadında ekşisin Ama acıyı unutturan gerçeksin Kursağımdan canıma derinden derine Akıp gidensin… Bu derdime panzehir olana kadar sen Sen çare beklediğim yersin… Kaldırımlarda kaç teyzenin eteği Sayende dolandı dizlerine ve düştü İz bıraktı… Kırmızı ışığında kaç mendil sattırdın Küçük Ali’ye, senin için döktüğüm gözyaşları için bile Kardasın, ben/cil sende! Bir kadın kadar narin miydi çizgileri yüzünün Ve cilalı mı kaç bedende takılı pençelerin? Ve ben isyanlarıma inat seni kayırıyor olsam da Bu gece son keşkemi bıraktım mezar taşına Bu şehir bensiz kokacak, bensiz atacak hücrelerinde Sıcaklığım duvarında, karanlığın gecende saklı, Ben/cilliğin son halkası… Bu gece son keşke, Son elveda… |
Ve cilalı mı kaç bedende takılı pençelerin?
Ve ben isyanlarıma inat seni kayırıyor olsam da
Bu gece son keşkemi bıraktım mezar taşına
Bu şehir bensiz kokacak, bensiz atacak hücrelerinde
Sıcaklığım duvarında, karanlığın gecende saklı
Kaleminize yüreğinize saglık okadar güzeldiki.Zevekle okudum...
Saygı ve selamalr...