-Başlıksız-
I
Hadi söyle. Onlar biz değildik biliyorsun. Onların üniformaları, apoletleri vardı. Üç kişiydiler. Üç şeydiler: Uluorta vuruyorlardı makam-ı buseyi. Söyle kimdi onlar. Bir tek sen gördün, bir tek sen biliyorsun çocukluğumdan yadigar bu iltihaplı trajediyi. II Gittiğimiz bu yol felç gibi müstakil, bir acıya iniyor. Az önce eski bir hayattan geçtik, daha doğmamış çocukların bile dahil edildiği bir oyundan... Kaderin cilvesinden aşşağı inerken sadece, eski bir aşkın kapanış bilançosu ve biraz şarap vardı yanımda. Sen biraz prezervatif al, biraz rüzgar. Sonra beni iyi izle. Sonra gökyüzünü iyi izle. Bak nasılda ayrılık çığlıkları atıyor altımda! III İsterim ki sesime değsin isteğin hissi. Aman gülmeyesin bana küçük burjuvam. Bir mırıltıki o kulaktan sekip kalp zarını deler: - Kalk gidelim dağlara Tütün kokan ovalara... ... Oy Adıyaman , Oy yolu yaman. - Şimdi öpebilir miyim seni? Evet. Gittiler. IV Umut dediğin nedir ki Mısto? Eli mahkum affeder! V Evcilleştirilemiyormuş hiçbir acı öğrendim. Her şey öyle hızlı değişiyorki bu filmde Örneğin kendini ağırdan satıyor diye herkes köylü kızına vurgun. Ama şoför her gece büyük hanımla yatıyor. Sonra aşçı... Ne gelin görünüyor ufukta ne de kelin, ardamarı çatlak bir bacak arasına düşünce fesin. Şimdi bir günah gibi peşindeysem eğer, kitabıma söv! Peygamberime kız! Benim dinimde kıblem senin sesin... VI Toplu taşımadayız beyler Toplu bir katliamda. Önümüz bayram, önümüz kurban. Bacak aralarından çıkarıp başınızı kesin şu bananeciliği şu insalığı sağır eden sesi! Görmüyor musunuz; hiç durmadan yeni bir onur eziyoruz trafikte. Ve küçük burjuvam korkma, puşt gibi döker kendini şimdi insalığın fikrine dipçiğin derisi... VII Ah ne bitmez uzatmalarmış bunlar. Son dakikalara bir aşkı sığdırabilecek kadar diriyiz hâlâ. Bit dersen bitebilirim: Eski bir hakem düdüğünün sesi var sanki sözünde. Bacak arandaki bu çayırda kuşlar yok artık güzelim. Kargalarla beraber onları da kovaladılar. Orada kasti tekmeler var, kırmızı bültenler... Renk renk kartlar uçuşuyor gökyüzünde! VIII Sosyalizme bir sır: Aslında biz hep kaybetmiş sayılacağız, ipne hakemin o taraflı zihninde! IX Geçtiğim her sokağın başında bir kadın. Acıdan yapma bir kadın... Ah Ameli derdim senle değil, inan, acıtan yine kadın! X Çocuklar ölü. Vatan selamet. Havada egzama Havada kıyamet! XI Amannnn yağlı ayrılık... Değmesin. Dikkat! XII Hiç durmadan bir kalp dolusu umutsuzluk boca ediyorum üzerine. Sayısız tırtıl kanatlarına kavuşuyor diyorsun ne güzel. Aç kalmış çocukların feryadını pudrayla kapatmayı bırak artık Ameli Sen beni dinle; çok para veriyorlar diyorum mutluluğun kellesine.. Hrant sırtındaki kurşunlara alıştı. Musa Anter’de öyle. Hala ekmek hasreti gibi duruyor Türkiye Ahmet’in gövdesinde. Ah Ameli, küçük burjuvam... Gözyaşların o kadar boşa ki Çünkü öldürmeden siyaset yapılmıyor güzel ülkemin o güzel sesinde. XIII Öldürmek istiyorsan beni aç bırak. Şımartma silahı. Zahmet verme tetiğe. O zaman nefesim bir memur gibi kokuyor. Ah tüm sapkınlıklarıma sebep Ameli; ülkemde bazı aşklar faşist oluyor. XIV Çocuk diyor ki; Benden ne istersiniz. Ben zaten bir deri bir kemik. - Annem ekmek diyerek öldü. Sen biliyorsun: Açlık sınırındaki mayınlara kaç şehit verdik Ameli? Dünyadaki tüm kara mayınları toplanmaya devam ederken onlar neden oradaydı? Sen biliyorsun hepsini Ameli... Dünyaya küfür sana dipdiri bir aşk bıraktığımı söyleyeceğim son nefesimde. Konuş Ameli... - Annem ekmek diyerek öldü. Aç bir çocuk diyor ki; Eyy güzel tanrım, cennet şimdi annemin neresinde! XV Ah Ameli... Ben babama kızıp geceye yandım. Sen sevdalı külüme yetiştin. XVI Görüyorsun değil mi sevgili okuyucu; 21. Yüzyılın rakı masasında ne devlet kurtarılabiliyor ne de bir aşk! |
gözyaşların o kadar boşa ki; ne demek yahu..
bunlar hangi hissiyatın ürünü..
e ben tabi ki gidip gelip bu şiiri okurum!
sonra da sayıklarım..
ah amelié ah seni küçük burjuvacık..
bir iyelik eki bu kadar mı oturur bir ismin üzerine..sanki sahiplenilsin diye bekliyormuş hal-i hazırda..