6
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
111
Okunma

Sana anlatacaklarım bitti sanma, asıl şimdi başlıyor dilsiz fırtına,
İçimde biriktirdiğim ne varsa, bugün bir intihar gibi dökülüyor kağıda.
Sen gitmeyi kurtuluş sandın, arkana bakmadan yürüdüğün yollarda,
Oysa ben, bastığın her adımın altında kalan yaralı toprağım hâlâ.
Hatırlıyor musun? Gözlerinin içine bakarken dünyayı unuturdum ben,
Şimdi ise aynada kendi yüzüme bakmaya korkan bir yabancıyım tamamen.
Öyle bir enkaz devrettin ki bana, altından kalkmaya mecalim yetmiyor,
Ruhumun dikişleri patlıyor her gece, bu acı bir türlü dikiş tutmuyor.
Sevmek neydi senin için? Bir heves mi, yoksa geçici bir liman mı?
Benim için sevmek; senin cehenneminde yanarken bile halinden memnun olmaktı.
Sen ise celladına aşık bir mahkum gibi bıraktın beni karanlıkta,
Kendi ipimi kendim çekiyorum şimdi, adının geçmediği her boş dizede.
Biliyorum, şimdi başka şehirlerin ışıkları parlıyordur sahte gülüşünde,
Ben ise karanlık odada, bıraktığın sigara dumanıyla boğuluyorum yine.
Hangi el dokunsa tenime, bıraktığın soğuk izleri hissediyorum,
Bir ölünün can çekişmesi gibi, her nefeste biraz daha sana tükeniyorum.
Bazı yaralar vardır, kabuk bağlasa da içten içe kanamaya devam eder,
Açtığın bu derin yara, ne zamanla geçer ne de başka bir aşkla diner.
Bir mühür gibi kazındın ömrüme, söküp atmaya çalıştıkça canım yanıyor,
Sen bende bittin sanıyorsun ama feryadım hâlâ gökyüzünü tırmalıyor.
Öyle bir sessizlik bıraktın ki giderken, çığlıklarım içinde hapsoldu,
Baharı bekleyen umut dolu kalbim, senin yokluğunda sararıp soldu.
Artık ne bir beklentim var hayattan ne de geleceğe dair bir tek cümlem,
Seninle başlayan masal, gidişinle en büyük trajediye dönüştü bende.
Belki bir gün anlarsın, bir insanı diri diri gömmenin ne demek olduğunu,
Zamanı gelince ararsın işte, kaybettiğin ve bir daha asla bulamayacağın huzuru.
Ama vakit çok geç olacak, ben gün gelince kendi cenazemi kaldırmış olacağım,
Adını andığım her saniyeyi, bir günah gibi boynumda taşıyacağım.
Hangi kelime telafi eder bu yıkımı, hangi şiir sarar derin kanamayı?
Sen öğretmedin mi bana sevmenin değil, asıl gitmenin büyük acısını?
Şimdi kalemim bile isyan ediyor, mürekkep yerine kan damlıyor sayfalara,
Ben seninle cennete gidecekken, tek başıma mahkum oldum zindanlara.
Vazgeçmek kolay sanıyorsun, arkana bakmadan gitmekle bitiyor mu her şey?
Peki ya bende kalan hayaller, yarım kalmış sözler, yıkılan her şey?
Hepsi senin omuzlarında bir vebal gibi kalacak, sakın unutma bunu,
Bir gün elbet çarpacaksın, kendi ördüğün kalın ve soğuk duvarın sonuna.
Gidişin deprem gibiydi, taş taş üstünde bırakmadın virane gönlümde,
Ben hala harabelerin arasında seni arıyorum, bitmek bilmeyen ömrümde.
Ne hazin bir son bu böyle; sevenin mahvolduğu, gidenin ise güldüğü bir oyun,
Kader diye imzaladığım acı, meğer senin kurduğun en sinsi oyunmuş.
Artık susuyorum, çünkü kelimeler bile yoruldu bitmek bilmeyen yokluğundan,
Bir kadeh daha dolduruyorum şimdi, zehir zemberek ayrılığından.
İçtikçe daha çok batıyorum, battıkça daha çok hatırlıyorum kara günü,
Sen giderken kopardın benden, yaşama dair son ve incecik düğümü.
Ve son sözüm olsun bu sana, madem dram istedin, madem acıydı tek dilimiz,
Şunu bil ki; sen benim hem katilimdin, hem de en çok özlediğim cehennemim.
Bu şiir burada bitmiyor aslında, bıraktığın büyük enkazda,
Her gün yeniden ölüp, her gün yeniden doğuyorum bitmeyen yasta.
Cemre Yaman
5.0
100% (5)