0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
12
Okunma
Kül ve Ağıt.
Savruldun içimden bir rüzgâr gibi,
Ateşin vardı, ama ısıtmadı.
Adın hâlâ yanık bir iz gibi,
Geçmedi, silinmedi, kanamadı.
Bir yanardağ gibi susuyorsun,
İçinde büyüyen alevler bana uzak.
Ne patlıyorsun, ne sönüyorsun,
Sonsuz bir bekleyişsin toprakta saklı.
Kaç yağmur geçse de üzerimden,
Senin yangının kurumaz bende.
Bir ateşin küle dönmesini beklemek,
Ölümle yaşam arasında bir yerde.
Gözlerin rüzgârlara karışan duman,
Ellerin tutunamayan bir dal gibi.
Kırıldıkça yeşerir mi aşk,
Yoksa toprak bizi yutar mı sessizce?
Gittin.
Güneş döndü arkasını,
Gökyüzü yandı, deniz küstü.
Taşlar konuştu da,
Sen tek kelime etmedin.
Ağzımda senin adından kalan küller,
İçimde yanmaya devam eden yangın,
Nasıl unutur ki insan,
Kendi içinde kül olanı?
Bir kayalıkta oturdum saatlerce,
Deniz konuştu, rüzgâr sustu.
İsmine gömdüğüm o eski şarkı,
Dalgalarla döndü kıyıya,vurdu
Sesi solgun, sesi paramparça.
Adını kazısam bile taşlara,
Yağmurlar siler mi dersin?
Yoksa her damla,
Beni sana biraz daha gömer mi?
Külüm savrulsa da rüzgârına,
Yangın hep bende kalacak.
Sen unutsan da adımı,
Toprak bizi fısıldayacak.
5.0
100% (1)