0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
10
Okunma
Hâlâ fotoğraflarına bakamıyorum…
Ne zaman bakmak istesem yokluğunu kabullenmiş gibi hissediyorum.
Oysa biliyorum, gitmiş olsan da hep benimlesin.
Gözlerin kadraja sığmış ama varlığın hiçbir yere sığmıyor.
Bir kareye bakmak, seni bir geçmişe hapsetmek gibi geliyor bana.
Oysa sen benim için “vardın” değil, hâlâ “varsın”.
Fotoğraflar geçmişte kalmış bir anı,
ama sen yüreğimin tam ortasında, her nefesimde yaşayan bir yarasın.
Bakarsam,
suskunluğuma yenilmiş olacağım sanıyorum.
Bakarsam,
“gitmiş” demiş gibi olacağım.
O yüzden gözlerimi kaçırıyorum;
çünkü bir anne, evladını yokluğa bakarak sevmeyi öğrenemez.
Ama bil…
Bakamasam da seni unutmadım.
Dokunamasam da seni bırakmadım.
Gitmiş olsan bile içimden hiç gitmedin.
Kalbimdeki yerin ne fotoğrafa sığar
ne zamana…
Sen bende bir hatıra değilsin,
sen benim eksik kalan nefesimsin.
Ve ben her gün,
fotoğraflarına bakmadan da
yokluğunla yaşamayı öğreniyorum…
ama sensizliğe asla alışmıyorum.
Sensizliğe alışmak dedikleri şey,
aslında her gün yeniden yanmayı öğrenmekmiş.
İnsan alıştığını sanıyor,
oysa sadece acıyı sessiz taşımayı öğreniyor.
Bazen adını anmıyorum,
duyarsam içim dağılır diye.
Bazen sesini hayal etmiyorum,
duyarsam yıkılırım diye.
Ama susmak da yetmiyor,
çünkü senin yokluğun sessizlikle bile konuşuyor.
Geceleri daha ağır geliyor her şey.
Herkes uyuyor, dünya susuyor
ama içimde sen uyanık kalıyorsun.
Bir “anne” diye seslenişin çınlıyor kulaklarımda,
duymamak için yastığa gömülüyorum,
yine de kalbim duyuyor.
En zor olan ölüm değilmiş…
En zor olan,
hayatın seni beklemeden devam etmesiymiş.
Gülmeler, telaşlar, sıradan günler…
Hepsi bana ihanet gibi geliyor bazen.
Ama şunu bil evladım,
ben seni yokluğa teslim etmedim.
Toprak seni saklıyor belki,
ama ben seni kalbimin en derin yerinde taşıyorum.
Orada ne zaman çürür,
ne zaman unutulursun.
Ben nefes aldıkça,
sen içimde yaşayacaksın.
Adın her duamda,
yokluğun her atışımda olacak.
Ve gün gelir de bu kalp durursa,
bil ki son çarpıntımda bile
senin adın olacak…
Bazen kendime kızıyorum,
neden hâlâ ayaktayım diye.
Bir anne evladını toprağa verdikten sonra
nasıl yürür, nasıl konuşur,
nasıl nefes alır aklım almıyor.
Ama bak…
Kalbim paramparça da olsa
bedenim seni bırakmamış gibi yaşamaya devam ediyor.
İnsanlara bakıyorum,
dert dedikleri şeyler dudaklarından dökülüyor.
Keşke bilseler gerçek acının adını.
Evlat kokusunu kaybetmenin,
bir ömrü tek bir mezara sığdırmanın
nasıl bir şey olduğunu bilseler.
Zaman diyorlar…
Zaman her şeyi iyileştirirmiş.
Yalan.
Zaman sadece acının şeklini değiştiriyor.
İlk gün bir çığlık olan şey,
sonra sessiz bir kanamaya dönüşüyor.
Kimse görmüyor ama
içim durmadan kanıyor.
Bazı sabahlar uyanıyorum,
bir an her şey eski yerindeymiş gibi geliyor.
Sonra aklıma düşüyorsun…
İşte o an,
kalbim yeniden yıkılıyor.
Her gün seni ilk kez kaybetmişim gibi.
Sana anlatamadığım ne çok şey var.
Sevinçlerim yarım,
acıma eşlik edecek tek kelime sensin.
Kimseye anlatamıyorum seni,
çünkü herkesin gücü yetmiyor
bir annenin yarasına bakmaya.
Ama bil evladım…
Ben seni kader diye kabullenmedim.
Ben seni “gitti” diye tanımlamadım.
Sen benim için hâlâ buradasın.
Bir rüzgârda,
bir duada,
bir gözyaşında…
Ve ben her gece,
uyumadan önce kalbime fısıldıyorum:
“Dayan…
O seni görüyor.”
Belki bir gün fotoğraflarına bakabilirim.
Ama o gün geldiğinde,
bil ki bu kabullenişten değil…
Sadece kalbim
bir saniyeliğine
sensizliğe dayanmaya çalıştığından olacak.
İnsanı öldüren şey senin gidişin olmadı…
İnsanı asıl öldüren,
senin yokluğunla yaşamak zorunda kalmakmış.
Her gün kalbimden bir parça kopuyor
ama kimse fark etmiyor.
Çünkü bu acı bağırmıyor artık,
bu acı sessiz…
Bu acı bir annenin içinde
ölmeden gömülmesi gibi.
Ben seni toprağa bırakmadım,
ben kendimi bıraktım o gün.
Nefes alan bir beden kaldı geriye,
içi mezar,
içi feryat,
içi sen…
Herkes “güçlüsün” diyor,
bilmiyorlar…
Güçlü olmak değil bu,
yaşamaya mecbur bırakılmak.
Senin yokluğunda ayakta durmak,
bir ceza gibi.
Bil ki evladım,
ben seni unutmak için değil,
sana kavuşacağım güne kadar
ölmemek için yaşıyorum.
Kalbim burada atıyor belki
ama ruhum senin yanında çoktan.
Ve gün gelir de
bu yorgun kalp durursa…
O an ne huzur isteyeceğim,
ne cennet…
Sadece sana sarılacağım.
Çünkü bir annenin
evladından sonra yaşaması
hayat değil…
Uzun, sessiz,
bitmeyen bir vedaymış.