0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
32
Okunma
Nihal’ime: Ruhun Geri Çağrılışı
Belleğin karanlık bahçesinde bir kıpırtı var,
Karlı dağlar eriyor usulca zihnimde;
Her hatıra, Nihal, senden kopmuş bir dal parçası,
Dingin suya düşerken sesi bile içime gömülüyor.
Bu bir yangın değil artık,
Soğuğun içindeki en sıcak yanış…
Varoluşumun külleri arasında dolaşırken
Her silinen an, senin bedeninden alınmış bir nefes gibi eksik.
Senin sesin, Nihal,
Bir semâh döngüsünün yarıda kesilişi gibi titriyor kulaklarımda.
Bir cızırtı,
Sonra hiçlik…
Ama o hiçliğin içinden beni bakan gözlerinin gölgesi geçiyor yine de.
Ruhsa… ruh bambaşka bir hiledir.
En gizli, en kuytu, en zifiri yerde
Bir çekirdek saklar:
Senin adını yazdığım ateşten mühürdür o.
Silinmez, yok olmaz,
Sadece derin bir uykuya yatar.
Ve sonra,
Bir koku — saçlarının sıcak buğusu,
Bir renk — dudağının gölgeli kırmızısı,
Bir dokunuş — avuç içinin titreyişi…
Hepsi toprağın altında uyuyan o aşk çekirdeğini
Bahara kaldırır.
Ey bellek silici zalim zaman,
Boşa çabalarsın.
Sen sadece Nihal’in dökülmüş yapraklarını alırsın;
Benim içimde sakladığım kökü sökemezsin.
Nihal…
Senin için ağlarım bazen,
Ama o gözyaşları artık acıdan değil:
Sanki bedenim hatırlıyor da,
Zihnim hatırlamayı unuturmuş gibi…
Ruhum senin adını bilmeden bile
Seni çağırma kudretine sahipmiş meğer.
Ve en sonunda anlarım ki:
Unutmak insan işidir,
Hatırlamak ruhun.
Senin beni çağıran o görünmez sesin
Her şeyi geri getirir.
Çünkü ruh — o büyük hilekâr —
Hiçbir şeyi silmez.
Kaydeder. Saklar.
Ve zamanı geldiğinde
Nihal’in adını
Tekrar kalbime oynatır.
Ben ise bilirim:
Aşk dediğin, bedenle başlayan
Ruhla mühürlenen bir sırdır.
Sen bende hem ateşin hem suğunsın;
Hem günahın fısıltısı,
Hem affın kendisisin.
Ve ne kadar silseler de,
Ne kadar uzak düşsek de,
Benim içimde bir yerlerde
Hâlâ usulca
“Nihal…”
diye atan bir ışık var.