0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
53
Okunma
Gece mi?
Gökyüzü siyah değil;
kömür gibi, dokununca elde iz bırakan cinsinden.
Sokak lambası bile yanmaktan vazgeçmişti;
ışığı titredi, sanki üşüdü, sonra kısılıp sustu.
Yeşil karanlığın içinden bir gölge gibi çıktı.
Adımlarının sesi yoktu.
Sanki gecenin kendisi yürüyordu İhtiyar’a doğru.
Durdu, başını kaldırmadan:
“Bir sigara sar.”
Dudaklarından çıkan söz,
soğuk havayı ikiye böldü.
İhtiyar’ın kalbine bir çizik attı.
İhtiyar ellerini cebinden çıkarırken
parmaklarının üşüdüğünü fark etti;
ne geceden, ne rüzgârdan
yanında duran o sessiz karanlıktan üşümüştü.
Tütünü dökerken,
parmaklarına karanlık bulaşıyor gibiydi.
Sigarayı sardı ama
her kıvırışta Yeşil’in geçmişinden bir karanlık parçası
kâğıda işliyordu sanki.
Uzattı.
Yeşil sigarayı dudaklarına koydu.
O an, sessizlik o kadar büyüdü ki
şehrin bütün uğultusu geri çekildi.
“Yak.”
Çakmak çaktığında çıkan küçük alev
karanlığı yaracak kadar güçlü değildi.
Yeşil’in yüzünü sadece bir an gösterdi:
yorgun, kırık,
ve geriye saklanmış bir hüzün nehrinin kıyısında duran biri gibi.
Alev sönerken yüzündeki gölge
yeniden geri geldi —
daha koyu, daha ağır.
Yeşil nefesi içine çekti.
Duman, içindeki bütün karanlık odaları dolaştı;
hatıralara çarptı,
kırıklara vurdu,
bir yerde takılıp kaldı.
İhtiyar’a dönüp
gözüne bile bakmadan,
sanki içine konuşur gibi fısıldadı:
“Dumandan bana ne kaldı…?
Sen ne düşündün de sardın onu…
İçimi değil, gecemi yaktı.”
5.0
100% (1)