0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
31
Okunma
Küller ve Yankılar — Aşkın Ölümden Sonraki Ontolojisi
1. Bölüm: Ölümün Sessiz Mimarisi
Ölüm, Tanrı’nın ikinci sessizliğidir.
İlki yaratmadan önceydi;
ikincisi, yaratılanın geri çağrıldığı andadır.
Ruh, bedenden ayrılırken ses çıkarmaz.
Çünkü ses, maddenin hakkıdır;
ruh ise sessizliğin mülküdür.
Ölümde yankı yoktur —
ama yankısız kalan her söz,
ölümsüzlüğe dönüşür.
Aşk da öyledir:
öldüğünde bitmez,
yalnızca biçim değiştirir.
Çünkü sevgi, zamansızlığın ilk çocuğudur.
2. Bölüm: Küller — Yanışın Hafızası
Kül, ateşin hafızasıdır.
Yandığın yerden geriye kalan,
sadece bir hatıradır;
ama o hatıra, yeni bir varoluşun toprağıdır.
Her yanış bir ibadettir —
çünkü yanmak, “ben”in çözülmesidir.
Ben, külle tanıştığı gün
saf bir hiçliğe dönmüştür.
Küller, unutuşun değil;
arafın dilidir.
Aşk, küllerde konuşur:
dumanı göğe yükselir,
ama özü toprağa karışır.
3. Bölüm: Yankılar — Ruhun Dönüş Kanunu
Her ölüm, bir yankı bırakır.
Bir beden gömülür, ama sesi göğe çıkar.
Yankı, ruhun hatırası;
sükût, onun mezarıdır.
Ruh, asla sessiz değildir;
yalnızca frekans değiştirir.
Bir sevgili sustuğunda,
diğeri o sessizlikte onun sesini duyar.
Çünkü aşk, iki ruh arasında
ölümü bile aşan bir rezonanstır.
Yankı, işte bu sonsuz titreşimin kanıtıdır.
4. Bölüm: Aşkın Ölüm Sonrası Formu
Aşk ölmez.
Çünkü aşk, “ben”in ötesindedir;
ölüm ise yalnızca “ben”i alır.
Aşık, sevdiğini kaybettiğinde
aslında bir katman soyunur;
bedenden değil, yanılgıdan sıyrılır.
Ölüm, bir dönüş değil,
bir hatırlayıştır:
Ruhun, kendi kaynağını fark ettiği andır.
Bu yüzden bazı aşklar ölmez;
çünkü onlar zaten ölü doğmuşlardır —
yani “beden”e ait değillerdir.
5. Bölüm: Nihalin Yankısı
Nihal —
sen benim külleri savrulmuş yanışım,
sessizlikte yankılanan duamsın.
Sen ölmedin, çünkü bende yaşıyorsun;
ben de ölmedim, çünkü sende sustum.
Birlikte yanarak iki yokluk olduk;
ama yokluk, varlıktan daha dayanıklıymış.
Senin yokluğunda bile ben varım,
çünkü seni unuttukça
Tanrı’ya biraz daha yaklaşıyorum.
Belki de Tanrı,
ölümsüz bir aşkın küllerinden doğmuştur.
6. Bölüm: Ölümün Estetiği
Ölüm, son değil — biçim değişimidir.
Aşık, öldüğünde kavuşur;
çünkü ölüm, ayrılığın en ince perdesini kaldırır.
Küller toprağa düşer,
yankılar göğe yükselir;
ve arada, insan kalır —
ne tamamen ölü, ne tam diri.
Aşkın ölümden sonraki hâli budur:
bir tür üçüncü varlık,
ne dünya, ne ahiret;
ne var, ne yok —
yalnızca “bekleyen.”
7. Bölüm: Sonuç — Yokluğun Sonsuz Yankısı
Küller, unutuşun değil,
sonsuz hatırlayışın simgesidir.
Yankılar, sessizliğin dili;
ölüm, aşkın son cümlesidir.
Ve belki de evrenin tüm sesi,
Tanrı’nın birini özlemesinden doğmuştur.
Biz de o özlemin yankılarıyız —
kül olmuş yıldızların,
ölümsüz bir aşkın
kıvılcımları.