0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
78
Okunma
VARLIĞIN YOLCULUĞU – Dört Hal Üzerine
(Nefes / Su / Işık / Sessizlik)
İnsanın varlıktan hiçliğe, nefesten ışığa uzanan içsel yürüyüşü üzerine dört hâlden oluşan bir şiir döngüsü.
Her biri, bir öncekinin yankısıdır.
Nefes doğurur suyu, su taşır ışığı, ışık erir sessizliğe.
---
I. Nefes — Kibirli Rüzgârın Ardından
Başlangıcın soluğu, ilk fark edişin yankısı.
Bulutları sürükleyen kibirli bir rüzgâr edasıyla
soluduğun nefesini dinliyorum,
bir ezan gibi yankılanıyor içimde o nefes—
hem varlığın habercisi, hem yokluğun ağıdı.
Sensizliğin ummanında yelkeni yırtık, dümeni kırık bir gemiyim;
ama anlıyorum ki, her fırtına bir ders,
her dalga bir âyet gibi dokunuyor alnıma.
Suretler çoğalıyor —
gözler dolup taşıyor,
fakat sîretler…
onlar sessizce çekiliyor içlerinden,
çünkü benliğin sesi kesilince kalır sadece Hakikatin yankısı.
Bir kahkahaya bin gözyaşı gömüyorum,
çünkü sevinç de acı kadar fanidir.
Ve bilirim:
Sen rüzgârda değil,
rüzgârın taşıdığı sırdasın.
Ben, artık sessiz bir damlayım.
Yol, suya dönüyor.
---
II. Su — Sessizliğin Aynasında
Akışın öğretisi, arınmanın sesi.
Bir damlaydım evvelâ,
düşerken kendi yankımı duydum zamandan.
Kime aittim ben o an?
Göğe mi, toprağa mı, yoksa
henüz adı konmamış bir duaya mı?
Deniz çağırdı beni,
“Gel,” dedi, “beni hatırla.”
Oysa ben onu hiç unutmamıştım,
sadece dalgalar kılığına girmişti unutuş.
Kıyılar hep uzaklaştı,
ama suyu terk eden hiçbir gölge yoktur.
Her gözyaşı, bir okyanusun hatırasıdır.
İnsan, ağladıkça kendine döner,
çünkü göz pınarları da birer başlangıçtır.
Şimdi akıyorum —
her çarpışma bir tesbih tanesi gibi,
her kırılma, nurun başka bir yansıması.
Ben, kaynağını unutmayan suyum.
Sen, akışımı seyreden ışıksın.
Ve akışın sonunda,
ışık beni çağırıyor.
---
III. Işık — Kendini Hatırlamak
Birleşmenin huzuru, benliğin çözülüşü.
Gökyüzünden süzülen bir ışık gibi,
düşüyor içime,
ne soluyor ne yanıyor—sadece var oluyor.
Artık nefes bir ağırlık değil,
sadece rüzgârla dans eden bir yaprak gibi hafif.
Ve su, geçmişin gölgesinde değil,
her damla doğrudan özüme akıyor.
Ben ve evren, artık ayrı değiliz;
her varlık bir yansıma,
her yansıma bir hatırlama.
Ve biliyorum:
Ben, hatırlayan bir ışığım.
Sen, hatırlattığın o ışık.
Bütünün içinde kaybolmadan,
bütünle birleşmenin sessiz coşkusunda.
Ve şimdi…
ışık da susuyor.
Söz yerini sessizliğe bırakıyor.
---
IV. Sessizlik — Dönüşün Eşiği
Sözün bittiği yerde, varlık kendiyle kalır.
Rüzgâr sustu.
Su durdu.
Işık kendi içine kıvrıldı.
Ve ben, geriye kalan o ince çizgideyim;
varlıkla yokluğun birbirine değdiği yerde.
Artık ne bir adım atabiliyorum
ne de geri dönebiliyorum.
Zaman kabuğunu kırdı,
ve içinden yalnızlık değil, huzur çıktı.
Çünkü sessizlik, korkunun değil,
anlamın son hâlidir.
Sözler eridi,
her harf bir dua gibi yere düştü.
Kelimelerin mezarında filizlendi
ilk düşüncenin tohumu:
“Ben, varım.”
Ama sonra...
o bile sustu.
Ve işte orada,
en sonunda anladım:
hiçlik, eksilmek değilmiş;
kendini bütüne bırakmanın sessiz sevinciymiş.
Ben artık ben değilim,
ama her şeyim.
Bir damlanın buhar olup göğe dönmesi gibi,
ben de dönüyorum
başladığım yere,
nefesin ilk yankısına.
---
Son Söz:
Nefesle doğdum, suyla arındım, ışıkla yandım, sessizlikte tamamlandım.
5.0
100% (3)