yıkanmalıyım yıkanmalısın ökkeş Kapının eşiğinden say on adım ileri, iki adım sağa. götü başı dağıtma sakin Orada bir kapı var kimse bilmez, banyonun gizli eşiği
Sigarayı söndür, külleri dağıtma. Bardağın boş kalsın, votka uçar gider Havlular annenin dolabında beyaz olanı seç.
Unutma, sağ musluk ateştir, sol buz. Onları karıştır, dengeyi kur. Su bugün güneşten yanık; korkma, soğuk, sıcağın içine sığınır.
Şampuan yer değiştirmişse panik yok, taburenin üstünde ya da pencere boşluğunda bekler
Sonra kulak ver Suyun sesi, çağıran bir dildir. İlk önce tanı, sonra teslim ol. Su, seni bilir. Ellerini sırtına götür, kendi tenini kutsayan sen ol.
Yorgunsun, evet, herkes yorgun. Ama bu savaş kazanılmalı. Tek yapman gereken suyun altına girmek, yeniden doğmak gibi.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Votka içtim mi? Yok hatırlamıyorum, içseydim kesin hatırlardım. Yok ya içmemişimdir! Ben bilmem mi kendimi? Yok be insan kendini bilir ve tanır.
Ha madem içki konusunda sağlam birine denk geldim sorim öyleyse...hep merak etmişimdir.
Şu film ya da dizilerde hep klişe konular dönüyor ya hani, adam içiyor ya da kadın her neyse şimdi, bunlar kör kütük, zil zurna sarhoş olup yakınlaşıyorlar sonra da beraber oluyorlar ama ertesi gün yatağa nasıl girdiklerini, nasıl seviştiklerini bile hatırlamıyorlar. Böyle bi şey olabilir mi gerçekten? İnsana ertesi gün ne yaptığını unutturacak kadar ne yaşıyor bunlar? İçkinin tesiri bu kadar zirvede mi gerçekten? Hani öyle olsa içen herkes sapıtır, her şeyi de yapar gibi bi durum çıkıyor ortaya...
Ben teşekkür ederim, sohbetine doyum olmayan insanlar vardır, sen de öyle birisin. Içten ve samimi...
Yazma konusuna gelince, tam olarak kendimi bi yerde görmüyorum. Daha çok bi uzay boşluğuna, fiyakalı bi astronot kıyafetim ve bi oksijen tüpüm dahi olmadan düşmüşüm de, toz zerreciklerim ufak ufak bedenimden ayrılıp sağa sola dağılıyormuş gibi hissediyorum. Açıkçası dışardan gözünüze nasıl gözüküyorum, nasıl bir izlenim bırakıyorum bilmiyorum. Bunlarla pek ilgilenmiyorum, beğenilme arzusu da taşımıyorum. Hiç kimse olmadan da konuşur takılırım yine. Eskiden duvarda öyle başladık ve aktı gitti sohbetler. Kendimi çok kasmıyorum, çoğu şeyi ben de artık akışına bıraktım. Ben de senin gibi biraz kendimi dinlemek, kafamdaki sesleri susturmak ve rahatlamak için yazıyorum. İçimi olduğu gibi, kafama estiği gibi konuşmak bana daha samimi geliyor. Ve sanırım en çok da buna önem veriyorum.
Samimiyet ve kalpten gelen bi içtenliği hiçbir şeye değişmem.
Bu güzel sohbet ve gösterdiğin ilgi için de teşekkürler. Ufaktan ufaktan uzayayım ben de:)
Beni benden iyi anlatmışsın, duygulandım. Teşekkür ederim. Aslında insanın en iyi bildiği şey kendisi değil; kendini arama yolunu bilmesidir. Ben de nasıl yaşıyorsam öyle yazıyorum, demek istediğim bu. Senin tarzınsa biraz daha derli toplu; bana benziyor ama daha iyi düşünülmüş, neyi neden yazdığını bilen çok güzel yazıların var.
İnsanları; hayat hikâyelerini bilmesem de az çok yazdıklarına göre biraz kestirebiliyorum, gözlemleyebiliyorum. Bazen tutturuyorum, bazen ıskalıyorum ama iyi kötü bi tahlilde bulunabiliyorum.
Anladığım kadarıyla sendeki durum dediğin gibi "zihnini susturmak için" daha çok ama bunu öykünerek yapıyosun, hiçbir engele takmadan direk bodoslama dalıyosun olaya ya da içini arıtmadan, süzmeden akıtıyosun o sıvıyı dışarı olduğu gibi...
Direksiyonun başına geçmişsin ama trafik kuralı vız geliyor gibi bi şey, son gaz basıp gidiyosun.
Şarkılarda ben de çok duygusallaşabiliyorum. Bazı şarkıların acısını o kadar derinden hissediyorum ki, bunu nasıl başarıyorlar hayret ediyorum.
votka güzeldir; bira gibi ağırlık yapmaz. Rakı da güzeldir ama artık fazla içemiyorum, mideme dokunuyor. Nedenini bir türlü çözemedim, sanırım anasona duyarlılığım var. Yine de arada bir kadeh yuvarlarım; sonuçta eskiden rakıcıydık. Şimdi ise şarapçı oldum.
Şarap bambaşka bir şey. Nasıl anlatsam… Altan alta, ince ince sarhoş ediyor insanı. Bir melankoli gibi; buharlı bir ortam yaratıyor ve yavaş yavaş ritme ayak uyduruyorsun. Tam tarif edemiyorum, belki ileride daha iyi anlatırım. Rakı da, votka da hızlı çarpar. Sonuçta içki, çarpılmayı istiyoruz zaten. Hele senin gibi “luk luk” götürsem, kafam senden de güzel olur. Ama olsun, ne olacak ki?
Film, kitap bir yere kadar vakti öldürüyor. Artık şarkıları bile içkisiz dinleyemiyorum. Ne zaman bir melodi duysam, efkârlı bir ses içkiyi hatırlatıyor bana. Falan filan işte… Sonuçta içki bir araç. Ben sanki zihnimi susturmak içiyorum gibi geliyor çoğu zaman.
İçkinin insana etkisi kişiden kişiye değişir. Bana yalnızca bir kez oldu; ablamın düğününde, annemle dans ettiğimi sonradan duydum ama o anı hiç hatırlamıyorum. Bir daha öyle bir şey yaşamadım. Bazen yarım yamalak kalan anlar oluyor, sonra bir şekilde zihne geri geliyor. Ama konu sevişmekse, işte onu hiç unutmam.
Başta dediğim gibi, bu tamamen kişisel bir durumdur. Kimi bir kadehle sarhoş olur, kimi on kadehle. Bunun önemi de yok aslında. Önemli olan içkinin kendisi değil, içenin niyetidir. Eğlenmek için mi içiyorsun? O zaman keyfine bak, dağıt, ne olacak ki?
Ozan’ın dediği gibi: “Sofular ‘Haram’ demişler bu aşkın şarabına, Ben doldurur, ben içerim, günah benim, kime ne?”
Ya da bir şarkıda geçtiği gibi: “Ben bu zıkkımı içmek için içerim; içerken düşünmem neden içtiğimi. Hayat felsefesini daha sonra yaparım.” ....
Ben teşekkür ederim, sohbetine doyum olmayan insanlar vardır, sen de öyle birisin. Içten ve samimi...
Yazma konusuna gelince, tam olarak kendimi bi yerde görmüyorum. Daha çok bi uzay boşluğuna, fiyakalı bi astronot kıyafetim ve bi oksijen tüpüm dahi olmadan düşmüşüm de, toz zerreciklerim ufak ufak bedenimden ayrılıp sağa sola dağılıyormuş gibi hissediyorum. Açıkçası dışardan gözünüze nasıl gözüküyorum, nasıl bir izlenim bırakıyorum bilmiyorum. Bunlarla pek ilgilenmiyorum, beğenilme arzusu da taşımıyorum. Hiç kimse olmadan da konuşur takılırım yine. Eskiden duvarda öyle başladık ve aktı gitti sohbetler. Kendimi çok kasmıyorum, çoğu şeyi ben de artık akışına bıraktım. Ben de senin gibi biraz kendimi dinlemek, kafamdaki sesleri susturmak ve rahatlamak için yazıyorum. İçimi olduğu gibi, kafama estiği gibi konuşmak bana daha samimi geliyor. Ve sanırım en çok da buna önem veriyorum.
Samimiyet ve kalpten gelen bi içtenliği hiçbir şeye değişmem.
Bu güzel sohbet ve gösterdiğin ilgi için de teşekkürler. Ufaktan ufaktan uzayayım ben de:)
Beni benden iyi anlatmışsın, duygulandım. Teşekkür ederim. Aslında insanın en iyi bildiği şey kendisi değil; kendini arama yolunu bilmesidir. Ben de nasıl yaşıyorsam öyle yazıyorum, demek istediğim bu. Senin tarzınsa biraz daha derli toplu; bana benziyor ama daha iyi düşünülmüş, neyi neden yazdığını bilen çok güzel yazıların var.
İnsanları; hayat hikâyelerini bilmesem de az çok yazdıklarına göre biraz kestirebiliyorum, gözlemleyebiliyorum. Bazen tutturuyorum, bazen ıskalıyorum ama iyi kötü bi tahlilde bulunabiliyorum.
Anladığım kadarıyla sendeki durum dediğin gibi "zihnini susturmak için" daha çok ama bunu öykünerek yapıyosun, hiçbir engele takmadan direk bodoslama dalıyosun olaya ya da içini arıtmadan, süzmeden akıtıyosun o sıvıyı dışarı olduğu gibi...
Direksiyonun başına geçmişsin ama trafik kuralı vız geliyor gibi bi şey, son gaz basıp gidiyosun.
Şarkılarda ben de çok duygusallaşabiliyorum. Bazı şarkıların acısını o kadar derinden hissediyorum ki, bunu nasıl başarıyorlar hayret ediyorum.
votka güzeldir; bira gibi ağırlık yapmaz. Rakı da güzeldir ama artık fazla içemiyorum, mideme dokunuyor. Nedenini bir türlü çözemedim, sanırım anasona duyarlılığım var. Yine de arada bir kadeh yuvarlarım; sonuçta eskiden rakıcıydık. Şimdi ise şarapçı oldum.
Şarap bambaşka bir şey. Nasıl anlatsam… Altan alta, ince ince sarhoş ediyor insanı. Bir melankoli gibi; buharlı bir ortam yaratıyor ve yavaş yavaş ritme ayak uyduruyorsun. Tam tarif edemiyorum, belki ileride daha iyi anlatırım. Rakı da, votka da hızlı çarpar. Sonuçta içki, çarpılmayı istiyoruz zaten. Hele senin gibi “luk luk” götürsem, kafam senden de güzel olur. Ama olsun, ne olacak ki?
Film, kitap bir yere kadar vakti öldürüyor. Artık şarkıları bile içkisiz dinleyemiyorum. Ne zaman bir melodi duysam, efkârlı bir ses içkiyi hatırlatıyor bana. Falan filan işte… Sonuçta içki bir araç. Ben sanki zihnimi susturmak içiyorum gibi geliyor çoğu zaman.
İçkinin insana etkisi kişiden kişiye değişir. Bana yalnızca bir kez oldu; ablamın düğününde, annemle dans ettiğimi sonradan duydum ama o anı hiç hatırlamıyorum. Bir daha öyle bir şey yaşamadım. Bazen yarım yamalak kalan anlar oluyor, sonra bir şekilde zihne geri geliyor. Ama konu sevişmekse, işte onu hiç unutmam.
Başta dediğim gibi, bu tamamen kişisel bir durumdur. Kimi bir kadehle sarhoş olur, kimi on kadehle. Bunun önemi de yok aslında. Önemli olan içkinin kendisi değil, içenin niyetidir. Eğlenmek için mi içiyorsun? O zaman keyfine bak, dağıt, ne olacak ki?
Ozan’ın dediği gibi: “Sofular ‘Haram’ demişler bu aşkın şarabına, Ben doldurur, ben içerim, günah benim, kime ne?”
Ya da bir şarkıda geçtiği gibi: “Ben bu zıkkımı içmek için içerim; içerken düşünmem neden içtiğimi. Hayat felsefesini daha sonra yaparım.” ....
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.