Duvarlar Aşkı Ağlar
Gece için son beste sardı tüm ağaçları
Rüzgâr; kadife nefes okşadı yaprakları Hazan gazellerine birkaç hazin nağmeyi Emanet bırakarak toprak yola seğirtti Yolun sağ tarafında adeta bir heyula Virane kervansaray fi tarihinden kalma Aralık cümle kapı rüzgâra selam verdi Selamın hatrı için rüzgâr biraz eğlendi Avluda kırık dökük kederli kameriyye Onu biraz geçince ulaştı pencereye Ansızın gelişiyle ürperen sarmaşığı Afacan buselerle uykuya uğurladı Yaslanarak duvara varlığını gizledi Pencereden odayı tecessüsle gözledi Ocakta coşkun alev; çırpıyı kemirmekte Kör kandil bu nisbete içten haset etmekte Ahşap masanın dostu bu gece sözde mahir Hırpani kılığıyla yeni yetme bir şair Huzursuz ruhu titrer alazlanır yüzünde Kavradığı kalemi sanki merbut elinde İnkisarından mülhem bir şiir istemekte Okuyan bir âh etsin kalbine düşsün sekte Yankı bulur boşlukta biteviye ah-ü zâr Bir şair yüreğinden kalemine intizâr Kalem naçar kıvranır, tırmalar sayfaları Akmaz tek bir damla kan ne siyah ne kırmızı Sayfaya düşmedikçe tek bir manidar hece Şairin gözlerinde görmeli nasıl gece Söylemeli lâl kalem hasretini aşkını Çılgınca düşlediği ümitsiz vuslatını Haykırmalı bu kalem göze ayan etmeli Bir tek bakışı için ettiği yeminleri Ve kusmalı kalemi aşkın ihanetini Cevapsız sevisine kinin galebesini Nihayet yine bitap fısıldamalı kalem Kalbi taştan da olsa onsuz cehennem alem Bu ateş mısralara ilişince gözleri Tıpkı kor dili gibi yanmalı o sevgili Ağlamalı sözcükler o güzelim gözlerde Müstesna dudakları titremeli esefle Adadığı canını arayıp bulmalıydı Cömert hediyesine visali sunmalıydı Nadan kalabalıkta fark edip ziyasını Pervane haletiyle dönenip durmalıydı Aksine yüzlerce kez kılı kıpırdamadan Önünden salınarak, geçip gitmişti canan Bakmamıştı bir kere çevirip de başını Görmemişti gün be gün eriyen aşığını Şimdi artık meftunun o safi sevdasını İntikam ateşiyle yanan kor kuşatmıştı Önünde diz çökerek dilese binlerce af Kan ağlayan maziyi hiç eder mi bertaraf Teninde yad ellerden kalma temas izleri Durmaksızın kanayan yaraya dönüşmeli Kibrini perçinleyen teveccüh nağmeleri Kanını kurutmalı zehirli ok misali Başını döndüren o cümle alemin ramı En son zerresine dek cismini kavurmalı Dünyasını dar eden cennetten inme peri İşte böyle kederden biçare inlemeli Muhteris şair gördü intikamın düşünü Endamı akla ziyan maşuğun ölüşünü Canlanınca zihninde yarin perişan hali Vicdanın tırnakları delip geçti kalbini O darbeyle sarsıldı attı benzinin rengi Yanan bağrından koptu sadece bir inilti Taşa dönüştü birden önce hırçın yüreği Kanının deveranı meğer tek tutku idi Kısılmış gözlerinden lime lime imgeler Ve solgun dudağından sis olup döküldüler Ne sese büründüler heyecanlı ve titrek Ne giydiler bir kelam lügatten beğenerek Sade vefanın eli yetişip de yüklendi Yükseltti kemerlere nabesud kelimeyi Duvarlarda sıralı tuğlalar özümsedi Kalemde âhı kalan şairin aşk zehrini Artık ne zaman sema hüzünlenip akıtsa O derin gözlerinden arza bir iki damla Ne bir toprak nişanı ne kokusu yükselir Tuğlaya su değince ihtiras alevlenir Kor düşer eski hanın yıpranmış bedenine Duvarlar aşkı ağlar her yağmur mevsiminde Ayşe Çabuk |
Şaban Aktaş tarafından 11/19/2008 4:05:39 PM zamanında düzenlenmiştir.