2
Yorum
24
Beğeni
5,0
Puan
237
Okunma
Şiirselliğini çokta düşünmedim. Beynimde ki dokusu ham kalsın istedim.
Yer ; Kütahya Ziraat Mahallesi Parkı
Ruhum o anda daha ziyade izlenimci.
Bugün deneyimlemek istedim Güneş’i.
Hiç öyle anlattıkları gibi değildi.
Çıktım, gittim parka —
yorgun, bezgin olmama rağmen.
Belirdi üç tekerli bir bisikletiyle,
hengâme arkası kasalı;
bu aralar çok moda.
Üzerinde bir oğlan çocuğu, çingene.
Çevirdi durdu etrafında güllerin,
çiçeklerin anasını…
Bankta otururken iki genç kız geçti önümden,
başı kırmızı şarpalı —
bu aralar o da moda.
Biriyle göz göze geldik.
Sonra ikisinin de hızlandı adımları;
ihtimal ki günaha girdiler.
Çilek çekti birden içim,
bilmem, mevsimi geldi mi?
İkram etmek isterim size.
Hiç çileksiz şiir olur mu?
Bir ot çıkmış çimlerin içinde,
boyu diğerlerinden on kat uzun.
Selam veriyordu Güneş’e.
Belki de otların adamıydı o —
aldı mı, almadı mı bilmiyorum.
İki kadın daha geçti önümden,
dertleri yoktu günahla, gözle.
İkisi de tecrübeli,
Osmanlı kadın — belli.
Belli deyince aklıma geldi:
Birinin belinde sıkıntı vardı.
Tombul poposunu tuta tuta
zigzaglar çiziyordu yolda.
Gözüme takılan
Yine bana benziyordu her şey
Bir an tiksindim kendimden.
Yaşlı bir deli kadın geçti,
boynuna oturmuş torunuyla.
Selam verir gibi sırıtıyordu
dişsiz, çökük avurtlarıyla.
Çocuğu ona nasıl emanet ettiler ki?
Biliyor musun?
İçimizde o en masumu.
Belki de onlar haklı.
Kalmalı karanlıklar üstümüzde.
Hiç anlattıkları gibi değildi öyle.
Güneş uğramamalı bu şehre.
5.0
100% (10)