1
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
281
Okunma

Ey kalbimin en tenha kıyameti,
Adını her andığımda içime inen gece…
Sen, bir sükûtun en kanayan yerisin artık.
Ne bir nida, ne bir vuslata varan remiz;
Sadece yarım kalmış bir dua misali,
Boğazımda düğümlenen küflü bir hatırasın şimdi.
Çaresizliğimin adı, sevgilim değil artık;
İnancımın kırıldığı en kutsal yeminimsin.
Bir secdeye varır gibi inandım sana.
Ama sen…
Sen, en mukaddes cümlemde bile susan kelimesin.
Şimdi hangi kutsal toprağa varıp
Adını temize çekeyim?
Hangi tevhid yeter seni affetmeye?
Hangi mecaz taşıyabilir artık seni,
İçimde yankılanan bu zelzeleyle?
Söyle,
Söyle ki karanlığa boğulmadan,
Hangi secdede unutulur bir yüzün izdüşümü?
Hangi mezarın sessizliğine gömeyim adını?
Hangi duada söner izlerin,
Parmak uçlarımda hâlâ yanmakta olan?
Ben sana sırça bir tenle değil,
Sırlarıyla çatlamış bir kalple vardım.
Sancılarla örülmüş bir ömrün,
En saf, en sessiz eşiğinde sundum benliğimi.
Zira sendin o kelime;
Söylenmemiş, yaşanmamış,
Ama hep boynumda asılı kalan.
Eğer varsa hâlâ,
Küle dönmemiş bir ihtimalin kıyısında bir yol…
Bir mucizeye benzeyen son bir cümle,
Bir duanın içinde saklı kalan küçük bir harf,
Bileyim…
Bileyim ki oraya sığınayım.
Bir kapı aralık kalsın yeter,
Bir rüzgâr dokunsun alnıma,
Bir bakışın gölgesi bile,
Yeniden diriltir beni.
Ama yoksa eğer…
Yoksa, ey adını unutmak için bilincimi uyuşturmaya çalıştığım kadın,
Ey yokluğunu bile gözümde kıble bildiğim kişi…
Ben artık susmayı seçiyorum.
Zira kelimeler de yorulur,
En hakikatli bir cümlenin giriftinde.
Bu yüzden,
Ne bir mezar taşı ister içim,
Ne de bir hatıra.
Sadece unutulmak istiyorum,
Senin bildiğin adımla değil,
Hiçbir lisanın kavrayamayacağı
Bir sessizlikle.
Bu, bir kin değil;
Bu, en çok kendime ettiğim bir merhamet.
Çünkü bazen en büyük affediş,
Unutmayı göze almaktır.