17
Yorum
33
Beğeni
5,0
Puan
290
Okunma
Ben ki benliğimi çöpe atmış,
bir avuç hiçliğe secde eden bir yolcuyum;
yıldızsız gecelerde içime çöken sancıyı,
kendi karanlığımda arayan bir meczupluk öyküsüyüm.
Bir çığlık kadar sessiz,
bir mezar taşı kadar dik ve suskun;
yoklukla varlık arasında asılı duran,
bir kelâm ki boynunu bükmüş zamana.
Secdem, toprağın altındaki sır gibi derin,
ve dualarım, cevap beklemeyen sorular gibi kör.
Ben, gözyaşlarını bile harf harf sayıklayan,
bir harabe yürekte hâlâ yankılanan son adımım.
Ben, nefsin paslı zincirlerinde sürünen
bir ruhun kıyamete durmuş hâliyim;
dilimin ucunda bin yıllık isyan,
kalbimde, küle dönmüş bir kudretin çığlığı var.
Bir kibrit çöpüyüm fani ateşlerde,
her yanışımdan sonra biraz daha eksilen;
ve her sönüşümde,
bir aziz gibi suskunluğa sarılan…
Ey mana perdesinin ardındaki sır,
ey vuslatı gurbette un ufak olmuş hakikat!
Ben sana varmak için yitirdim kendimi,
bir yoklukta kendini bulanlardanım ben.
Çırpınışım, sonsuzluğun kıyısında
bir damla suya tutunan seher kuşu gibi.
Dönüşüm yok bu yoldan,
zira ben çoktan kefenimi giydim kelimelerden…
Ben, zamanın kudretsiz kuytularında kaybolan
bir ruhum, yitirilen anların gölgesinde;
her adımımda daha da derinleşen,
bir cehennemde yolculuk eden bir yalnızlık iziyim.
Gözlerim, kırık dökük geçmişlerin ardında
birer yıldız misali düşerken,
gönlüm, seni arayan bir çeyrek umut,
gözlerimden kaçan her bir damla hüzünle.
Beni soran yok;
bir akşamın evveliyle kaybolmuş,
yalnızca yankılarım kalmış sessiz sokaklarda.
Ne umut kaldı, ne sevda, ne de yarına dair bir iz…
Bir kuyu gibi derin, bir mezar kadar karanlık;
ben, her adımda daha da silikleşen,
ve her anıyla yok olan bir hayal,
gönlümdeki isyanın yankısıyım.
Ve her gece, bir öncekinden daha geç düşerim uykuya;
belki de uyku, sonsuzluğa dair
unutulmuş bir hatırlatmadır bana.
Yolum, akşamla sabah arasında bir yerlerde kaybolur,
ben yine, kaybolmuş bir aşkın arifidir,
her ne kadar hüsranla anılsa da.
Ben, kırık dökük bir zamanın çeyrek yüzyılıyım,
yeryüzünde bir adım kadar iz bırakmadan
gözlerimden silinen anıların gölgesinde,
her hatıra, birer yara izine dönüşür.
Her gece, yarım kalmış bir dua gibi eksik,
sözlerim sessizlikle son bulur;
ve ben,
bir yıkımın ezberini bilerek yaşarım.
Ey, terk edilmiş aşkların çığlıkları!
Ey, gecenin derinliklerinden fısıldayan
kaybolan seslerin yankısı!
Ben, her bir düşünceyle kaybolan bir hayatın
meçhul yolcusuyum,
adımlarım her geçen saniyede
kendini unutmaya mahkûm.
Bir zamanlar severken hissettiğim o sarhoşluk,
şimdi, içimdeki boşluğu daha da büyütüyor;
ama ben hala,
karanlıkta aradığım bir ışık parçasıyım.
Her ne kadar gözlerim bulanık olsa da,
kalbim, bir parça umutla doluyor hâlâ;
belki de bu yolculuk,
bir gün sonunda bir anlam bulur.
Ve ben, şimdi tüm hatıralarımdan arınmış,
sessizliğe gömülmüş bir sonun öncesindeyim;
gönlümde hiçlik, dilimde isyan,
ama yine de bir kırık cümleyle,
geçmişin küllerine son bir veda ederim.
Belki de hiçbir zaman anlamadım,
bu yolculuğun amacını;
ama her adımımda,
kaybolan bir parçamın peşinden sürüklendim.
Ve işte, şimdi son bir kez gözlerimi kapatıyorum,
ne geçmişin ağırlığı, ne geleceğin umudu,
yalnızca şu anın soğuk rüzgârında
bütün kimliğimi kaybetmiş bir yabancı gibi.
Final, belki de tam bu an,
bütün eksikliklerimle, bütün boşluklarımla
kendimi bulduğum yer.
Ve her şeyin sonu,
belki de bir başlangıçtır…
5.0
100% (22)