8
Yorum
35
Beğeni
5,0
Puan
265
Okunma
çok eski gülüm.
leblebi tozu kokardı ağzımız
gülüşümüz tazeyken
sobe diyecek kadar çocuktu kollarımız
erik ağacından yanaklarımız vardı
ne yana dönsek o erik ağacı karşılardı bizi
tadında yüzümüz vardı
çekirdeğinde hüzün
ah benim tanıdık turfanda hislerim
fıkrası geniş bir renge boya ellerimi
susturma dilimin haznesini
portresine çizdiğim o tatminsiz güller
cevher olup açtığında anlayacaksın
kurumadığını zamanın
o bilindik
geveze kuşlar yok artık
hepsinin kanatları kabarmış
bağrımdaki maviye binip gittiler
güz ağaçlarına akşam sefası
çocukluğuma yer aradım
fesrengi bir salıncağa öldüm
bu toz bulutu genzime konuk olduğundan beri
sevemedim olgunlaşmış halimi
yoruldum yürüdüğümü farketmeden
kafası bozuk nehirler taştı içime
balıklardan köprü diledim
yapayalnız acıdı dilim
yapayalnız boğuldum
kılıksız bir dudağa dönüşüyor rotası dilimin
düşünmekten kaleme dönüşen kalbim
ne yana yazsa kuralsız şimdi
biliyor musun
yaşadıkça alınıyoruz
oysa bir latifeydi hayat
.
5.0
100% (10)