2
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
1676
Okunma
Duyurulur!
Aristokrat bir adamın kesik başını gezdiriyorum
Havalı sırt çantamda asırlardır
Ve
Çıkartıp çantamdan
Görebilsin diye sedef_i rengini güneşin
Gökyüzüne çeviriyorum ölü suratını
Beşinci mevsiminde her yılın
Adını tuz mevsimi koyduğum bu vakit
Muhteşem
Siyah papatyalar topluyorum
O çok gizli paranoya mevkii daracık koyaktan
Sol elimin serçe parmağından tadıyorum
Bir Mamut fosilindeki siyah buzul çağ tuzunu
Kamaşan dişlerimden yayılıyorken kılcallarıma
Soğuk yangınlar
Sağ elimle
Kutsuyorum yaşam kabımdaki pembe şarabı
Milat öncesi uyku kazanlarında eritiyorum
Yuvalarından ellerimle çıkarttığım gözlerimi
Tombul yüzü tökezlenip düşüverince ayın
Sessizliğin zifirisinde
O an çatlayıveriyor hiçliğimin imbiği
Ve
Kulaklarımın her çınlayışında
Bir bir
Kilitlemeye başlıyorlar tüm geri dönüş kapılarımı
Eski sevdalarım
Her adımında
Keskin manolya kokularına lanet ediyor nefessizliğim
Gidiyor olmak mı?
Veyahut
Yoruluyor olmak mı? Giderken
Kaosunda avcı ulaklar gönderiyor ruhum
Ölüm tanrılarına
Kaya tuzundan yastığım…
Siyah saman balyalarından yatağım…
Ve
Beş adet meşe palamudum…
Tam orta yerinde absürt bir rüyanın
Tutuşuveriyorlar anlamsız bir kavgaya aniden!
Gereksiz…
Çözümsüz…
Bilindik fakat…
Hayli evvel
Ve o tek gece de kaybetmiştim
Yatak odamdaki flotal aynanın sırrı siyah gerisinde
Tüm bildiklerimi oysa!
(Yıldıray Kızıltan)