4
Yorum
42
Beğeni
5,0
Puan
231
Okunma
Mahzenlerden yükseliyor ölülerin eski duaları.
Çürük kemiklerden medet umuyor din simsarları.
Uydurup duruyorlar şeytani vaatlerini.
Siyah bayrakların gölgesinde kıvranıyor tarih.
Kimdi düşen?
Kimdi ölen?
Kimdi susturulan?
Bir şehrin duvarına asılmış eski kehanet:
"Bir şair öldüğünde, bir imparatorluk çöker!"
Ve biz, umursamazca mezar taşlarına yeni harfler kazıyoruz,
Dili kesilmiş çocukların sessiz çığlıklarıyla!
Ölmeden de susturduk diyemesinler diye.
Zaman, yıkılmadı belki, ama canı yandı.
Şiir, eski bir pencerede sızan yaraydı.
Ve şimdi, kalbimize batmış kurşun gibi sıcak bir sessizlik,
Yalnızca yeraltı nehirlerinin uğultusu duyuluyor,
Ve o gürültüde kayboluyor her şarkı, her yemin.
Ah, caddelerde biriken tütün dumanı,
Kapalı perdelere sinmiş eski ihtilallerin korkusu.
Şimdi hepsi rüzgârda uçuşan boş manifesto sayfaları,
Suskun bir şehrin, kırık bir aynada yansıyan yüzü!
Bizi kim görecek, bu terkedilmiş sokaklarda?
Hangi rüzgar taşıyacak, bu ölü bedenleri?
Hangi yıldız aydınlatacak, artık geceyi ?
Hangi zaman, bu izleri silecek?
Ve kim gömecek, bu kirli hatıraları?
Sorular cevapsız,
Çünkü geceler yasadışı.
Ve şairlerin alınmış kalemleri.
Ama yine de şiir,
Sokaklara sarkıyor kanlı bir pankart gibi!
5.0
100% (16)