ŞAH-MATBu çağın kargaşasında Hiç korkmadım arkama baktığımda Kır düşen saçlarım çok kıymetli Değdiğinde tenime Dökülen koku benimdir diye sevdim… Yabancılık çekmedim kendim olma cesaretine Yüzümü nereye çevirsem Samimiyet ve teveccüh Kendime en yakın olan bendim Annem ki, ömrümün rengidir "Ne kadar çok iyiliği biriktirirsen O kadar geniş alanları doldurursun rüzgâra" derdi Bu yüzden müebbet mahkûmu olmadım Gök rengi kapılarda bin damla olup yazdım şiirlerimi Eksikliğini hissettiğim özlediğim her ne varsa Daha ne kadar kalacak benimle demeden Kuşları devşirdim açık yaralarıma Ham kalmış ehlileşmeyen yanım insandı Söve-saya hasretle güneşi bekledim "Kaldır başını kahvenin kokusunu hisset" dedim Fırtınalar zincirlerinden kurtulduğun an ölecektir O iç geçiren uzun koridorlar sokaklarda koşmayı bilmez Dörtnala koşan atlarda özgürlük isteği Sen vardın! Sen vardın çığlık çığlığa Sen olacaksın güneşi çiğneyen caddelerde Hüznünü silip bütün İstanbul’un Bir satranç tahtasına yolculuğu noktalayan Şah-mat. Ümmühan YILDIZ |
Neden bu kadar çok tökezlediğimi anladım.
Anladım daa... biraz geç oldu galiba.
"İnsanı insan yapan, yüzüne güzellik katan ve onu sevdiren tek şey kalbinin temizliğidir...
Emily Bronte"
"Nazargâh-i İlâhî" tabiriyle örtüşen bir hakikat.
Önemli bir tesbit.
Allah celle celaluhu müminlerin kalplerine baktığına göre, bu kalpler, iyilik ile dolmalı ve de taşmalıdır.
Mevlânâ'nın meşhur sözüdür: “Kâbe, Azer'in oğlu Halil İbrahim'in yaptığı bir binadır. Kalp ise, yüce Allah'ın nazargâhıdır. Bu sebeple, bir gönül yıkmak, bin Kâbe yıkmaktan daha kötüdür.”
"Sağlam kafa sağlam vücutta"
sağlam vücut ise temiz kalpli insanlarda olur demiş Ümmühan Kardeşim.
Eyvallah.