Feryâd-ı Aşk
Ey sîneme düşen o derin aşkın alevi,
Yaksa da cânımı, bahar eder zulmet evi. Firkatle yandıkça bu gönül külden bir kefen, Aşkın ne derin deryâ, boğulur her nefesi. Gönlümde bir çığlık ki semâvâta uzar, Hicrân-ı yâr, bir yel olur kalbime azar. Ağlar gece, yıldızlara fısıldar hüznümü, Lal olur semâ, kaderime sırlar yazar. Ey hicran, adın zulüm, sancın yürekte karar, Ayrılık hükmeder, özlem cihanda gezer. Kâinat sessiz, duâ eder aşkın adına, Zaman bir fânî, umutsuzca akar gider. Ey mahrem-i kalbim, vuslat hayal midir hâlâ? Ne gam, ne figân dinler aşkın şeb-i mübtelâ. Rûhum bir hâsir zindanda, ışığa hasret, Bir umut beklerim ki yâr olur ilâhî sada. Ey Leylâ-i özlem, vuslat sahra mıdır bize? Ferhâd gibi dağ yontsam, aşk gelir mi göze? Ey Rabbim, ecr-i hicrân mıdır aşkın adâleti, Beklerim rahmetinle huzur dursun öze. |
Ne gam, ne figân dinler aşkın şeb-i mübtelâ.
Rûhum bir hâsir zindanda, ışığa hasret,
Bir umut beklerim ki yâr olur ilâhî sada.
Üstadım, kalbinizin mahremiyetinden süzülen bu muazzam şiir, aşkın ilahi dokusunu ne güzel resmetmiş! Mısralarınız, ruhun zindanı ile vuslat hayalini harmanlayarak, derin bir hasretin ve inancın izlerini taşımış.