BU SON OLSUN
Sevda köprüsünden geçmem
Yanmam, yıkılmam, dönmem Ömrümü harcadım bir aşk uğruna Yaşarken ölmem artık bu son olsun. Kar taneleri düşüyor omuzlarıma Kan damlıyor çiçek kokan avuçlarıma Gözlerim çakılıyor yorgun yıllarıma Diriltmem duygularımı bu son olsun Nedir senden çektiğim ey zalim Kandım, kandırıldım belli ahvalim Sevda dersi zormuş geçemedim Okumam bundan sonra bu son olsun Gençlik bitti, gülüm soldu, hislerim öldü Ayrı düştüm, acımasız anılar uykumu böldü. Kalbim kurudu, çöle döndüm senden sonra Susuz kalsam içmem, içmem bu son olsun. Gömdüm seni o çok korktuğum mezarlığa Mızıkçı gözlerim su taşıyor ama olsun. Unutmak zor olur, üşürüm ayazında ama Şefkatinde ısınmam artık bu son olsun. Canı burnunda kadın, kardan adamlar tanıdı kalleş sevgiler gördü, korsan aşk satanlara inandı, peşkeş çekti yüreğini sahte sevdalara. Hain pusularda vuruldu, köhne kayıklarda derin denizlere açılırım sandı. İşte o sanmalar tüketti bu körpe çağlarını. Yalancı baharlarda güneş görünce hemen açan çiçekler gibi ne de ’saf’tı. Tatlı sözlere, masum bakışlara aldandı. Sahte sevgileri gerçek sandı, ömürlükmüş gibi sevdi. Nerden bilsin hileden hurdadan anlamazdı, sahi sevda da pazarlık olur muydu? Kaça satılırdı bir ömürlük Aşklar? Yalanlara değmeden sevmek kaç paraydı ulan kaç para? Puslu gönülleri teğet geçip aydınlık kalplere ev sahibi olmak kaç paraydı ulan kaç para? Ölmek mi var sonunda, acıyla yontulmak mı var ucunda, zindan köşelerine atılmak mı var, ne var ulan ucunda neydi bedeli ? Canı burnundaydı kadının, söylendi durdu hücresinde, haykırdı sesine kulak vermeyen gardiyanların vicdanına rastlamak istercesine. Yaşarken ölmüşlüğü işliyordu hayat okulunda. Selası verilmezdi yaşayan ölülerin. Musallaya yatmazdı bedeni ruhu dünyada dolaşırken. Bir insan bir insana nasıl zulmeder sevgisiyle , nasıl kendi içinde kendine gurbette kalır insan öğreniyordu bu sevda dersinde. Kalbine mahcupluğuyla volta atıyordu odasında düşünceleri boğuyordu, güneş değmemiş duygularıyla cebelleşiyordu.Darbeler alarak gelmişti bu yaşına bir kez olsun güven duygusunu yaşatan olmamıştı.Ahlar edip dolaşıyordu odasında, bedenini taşımaktan bitkin düşmüş yorgun dizleriyle oturdu ahşap sandalyesine pekte düzenli olmayan masasındaki mavi renkli, çizgili defterine uzanıp bir bir yazmaya başladı içinde susmayan sesleri. Harfleri bir bir toparladı kalem, bir kaç soru karaladı: Hayat bu kadar zor muydu? Zor muydu iyi insan olmak? Neydi insanı kötü olmaya zorlayan? Neydi menfaatlere kul ettiren? Neydi çiçekleri dalından kopartıp hevesi geçince ayaklar altına atıp, eze eze yürüten. Ağlıyordu kaleme bir o, bir o anlıyordu, bir kalemi dinliyordu yargılamadan, bir ona güveniyordu ne acı,kalabalıktı ama yapayalnız hissediyordu kadın. Ummaki küsmeyesin diyorlar sahi sevdiklerimizden ummayacaksak neden sevdiğimizdi ki onlar. Kalbimize aldığımız insanlardan sevgi dileneceksek neden seviyorduk onları. Yetim kalacaksa yüreğimiz neden, neden yanımızda tutuyorduk onları. Anlayamıyordu, düşünemiyordu artık dili dolanıyordu zifiriydi gece ve damlıyordu uyku gözlerinden. Başı yığıldı masanın üzerine elinde kalem ve ucunda söylenmeyen daha bir sürü şey. Saat ayrılığı bilmem kaç geçiyordu... Evet kadınların sevgisi can suyu gibidir. Yaşatır. Ve kadının sevgiye olan inancının bitişi kıyamet gibidir. Kıyameti yaşatanın vay haline. Vesselam. Yazar:Ayten Demirel |