Ahir zaman düşlerinden...ağzımdaki kekremsiliği bilen o kadın inanmıyor elbette nice umut çizsem de duvarlara _tüm gidişlerime dair_ kaçışlara adres olarak verdiğim memleketlerin üşümelerime çare olmadığına ama adı gibi biliyor yedi tepenin altısında kayıp bu adamın _ ne kadar zorlarsa zorlasın _ hep kendi yalnızlığına uyanacağını yorulup iç çekişlerinden biraz Leyla oluyor biraz Roza Luxemburg sevgi-öfke çıkınını denkleştiremediğinden. dün denilen aşağıladı bizi yaşamak ve görmek dürtüsündeki bedenimizi. çok uzun koştuk bunca yılı ağzımız burnumuz köpük ki İngiliz tayı olsa daha fazla acı çekmesin diye vururduk kesin. / muhtemel yine susarak geçerim bir yaman çelişki çemberlerinden daha ama, söyleyemezsem affet gözlerimde gizli mavi bir düşü umuduyla uykularına ne çok gece daldığımı ki kıyamıyorum sana çam kokularıyla dolup kurak topraklarımda ormana inanmışken sen loş uçurumlara kendimi bile bile mahkum kılmışlığıma./ ve bundandı gülüşümüz bugün Mustafa’yla -vuralım mı? -vuralım abi ele gülüş bize kahırlar adına diyemedim kendimden mi başlamalıyım diye, çocuksu, içten gülen o kadının hatırına. |