ÇARKÇI BAŞI
Daha dün gibi
Zıvanadan çıkmış duyguların Ve söz geçirilememiş heveslerin Kör ettiği mağaralarda Gündüzün perileri Gecenin cinlerini sayardık... Ne kadar delirirse delirsin Kalbini elinden hiç düşürmeyen Kentine değil, Kendine büyüyen bir meczup gibi Mevsimlik aşklar biriktirip Kışlık ödünler hazırlardık... Kendi yağmurlarımızda dolaşıp Kendi yanışımızda ısınırdık durmadan... Okutmaya gücü yetmeyen babaların çocuklarını Devlet alırdı kendine... Kimi kaybolurdu sahiden Kiminin de çalınırdı ruhları, Bilmem hangi karanlık meclislerde... Evde kalanlar ise evine büyür Yada on beşinde satılırdı başka bir eve... Kaderini sevmeyen anneler ise İlk oğlunu sırtlan En cılız kız çocuğunu kurban seçerdi kendine... Sade kaderleri değil Kederleri de benzesin diye birbirine... Daha dün gibi... Sanki hiç doğurulmamış Doğmuş olsalar bile, sahiplenilmemiş Kayıp çocuklar gibi Telaşlarımızla yarışır Umutlarımızla oynardık oyuncak diye... Aslında, gerçek bir annedir Bir bebeğin gerçek sahibi Belki de ondandır Bebeklerimizi bile biz dikerdik Sahiplenmeyi öğrenelim diye... Paralı sevinçlerimiz olmadı bizlerin hiç Ne varsa ikinci eldi işportadan düşme... Duygular bile... Bilmem kaç kişilik bir hanede Bir öncekini sevmekten Yorgun düşerdi sevgimiz de... Fakat yine de sımsıkı sarılmıştık geleceğe Sarılacak bir şeyler bulurduk hep kendimize Toplu iğne başı kadar görünse de ışık İnanmıştık aydınlık günlere Bir paşanın potin sesleri mireng Sözleri mihenk olmuştu kalbimize "Ey Türk gençliği..." Yoksa boşuna tutmadık biz o nöbetleri Boşuna ağlamadık karanlık dehlizlerde Sandallar yapıp göz yaşlarımız üstüne Hayal etmedik kendimizi, masmavi denizlerde Hani derler ya; Sözü yerinde kullanmak lazım diye Zamanı da yerinde kullanmak lazımmış işte Bunca yıl göz yummak çok fazlaydı bence de Geleceğimizi, umutlarımızı, heveslerimizi, Tutunduğumuz ne varsa, iyi, güzel, doğruluk adına Onları bile bizden çalan, bir karanlık Hain’e... Özlem SABA |