Ketum...
Zambaklar gönlü fırtınayla dokunur esmasında
Velvele gibi bir an gelip geçer Dökülmüş yaprakların kuytusunda göçümesiyle Neye gariptir gülmek bu zamanda Kimin silüeti sendeki izi gah ar iken Kimin şarküteri bendeki gah bar ı Bir şaraba vurulayım da Küfre düşen gafletin ağacındaki ruhun mecaline Genzi sarkık bir bedduaya Bir imge bulamıyor sanki dilimdeki sancılar Gaipten bir şarkı sevilmek içûn Muştusunda seni bilen diller Mecnun olmaz mı ey yaren Soğuk bir gıpta için değer mi köz olmaya Basiretimin bereketinde Keramet midir beni mis gibi vakitlere götüren Hicran ile suratımda eksik bir ışık için Vicdanında söz ile bağlıyarak cürmune Ah! Utanan aşkın kül eylemisse ahiretimin ketum kalmış kalbine Bir uçurum gibidir taş bağırdı vaveylân Huzurun boşluğunda bir vehim iken sır ile Sana kar kalmaz sevdalar Bulutlar şemse vurgunken gözlerde Gözlerim akit ile mevt i aşkında deyn kalır Bir güvercine ayakları haritası sürgün ile Gömleği dugmesiz Nar ı aşkında bükülmüş bir mizan sessizliğinde Vahim ile ölmek neydi sahi Vicdana küs bakışlarla Bir bâki sılayla gonulgahinda Ebrarı kanatsız bırakan Esrarımda yarım yarım bir türküde seni anmak içûn nakışlarla... Çakıl taşlarına üfle diye bir fala Vurgunken cehennemin üşüyen gaibinde Kapına sığan bir vahdet i vucûtken bağışlayan yutkunan akl ı esrarımda Feri inen bir gözden arlaninca yani Bir çiçek gibi Firuzende Kurumuş yangın gibi Eseleyen bir kalbi yudumlarken bahar ı yanık/ Şirke vurgun olmamak diye Tanrı ; anadan ûryan gibi bir ilimlen kendini tanıtırken dagda bir fındık ağacı Derede gülmüş bir taş olaydım sana Gezgin imgeler... |