Bayağı da kötü bu işlerde!
Bazı hareler çeker dikkati,
Öyle kırgın öyle yorgun. Dağılmış bir aynanın kırık parçası, Gelip tam da kalbe oturur. Bazen dolu dolu bakar eğlenen yüzlere, Bazense kin, öfke biraz da nefret. Ki saklardı kalbini tüm kötülüklerden, Lakin bayağı da kötü bu işlerde! Dağılan her kırık, bir hatıradır maziden. Kanatır her yanı bilhassa kalbe vurur. Gücüm kalmış mı beklemeye? Belki bu akşam ölürüm inceden. Gökyüzü siyaha boyanmış, baktım. Kalbe sancı inecek olursa, Bir ayna önünde yaşlanır gözlerim, Akar yıllarca susmaz bilirim. Beklemek mi bu? Limanda ki gemi gelmese bile, Görür müyüm uzaktan sevgiyi, gelmeyeceğini bile bile. Sen beni bekleme dünya, Belki de göremeden ölüveririm. Ölüm, ecel çalar kapımı. Gecenin bilmem kaçında, Nefesin son bulduğu noktada, Meh yüzüyle girer o kapıdan. O zaman ölüm nedir bilirim, sevginin gelmeyeceğini bile bile beklerim. Sormayın bana, ölüm zaten uzun zaman önceydi. Bulmuştum onu kaybettiğim yerde, Dokunamadım, seslenemedim, göremedim Öldüğümü işte o zaman anladım bende. Elbet bir gün son bulur bu acı, fakat... Bu nasıl bir alın yazı? Kaybettiğim günlere kanar vicdanımın sızısı, Ölüm var her işin sonunda, bütün insanların, Son durağı... |
Hatta öldürmüyor, süründürüyor insanı. Şiir de olsa içime şu an çok acayip bir hüzün çöktü. Kötüler olmasaydı, iyi insanların değeri anlaşılmazdı ki. Sitem vardı mısralarda. Çokça da hüzün. İnsanın içine oturan dert yumağı.
Umutlarımızdır, hayallerimizdir bizleri ayakta tutan. Ölüm elbette son durak. Her yaşta insan ölüyor bir şekilde. Kimisi de doğmadan ölüyor.
Hayat her şeye rağmen güzel. Siz hayat dolusunuz. Cıvıl cıvılsınız. Güzelsiniz. Albeniniz var. Amma da zenginsiniz. Mısralarda kalsın olur mu hüzünler. Lütfen üzülmeyin. Ne vakitsiz ölümü ne de hüznü size yakıştıramam. Bunu da böyle bilin.
Bakın, ben Gölgeler ve Aynadaki Yüzler isimli şiirimde neler demişim:
Gün gelir her şey tersine döner,
O muhteşem sihirli büyüler bir anda bozulur,
Güzel, mutlu günler hafızalarda,
Tebessümler anılarda, fotoğraflarda kalır.
Sabah doğan güneş,
Akşamın ufkunda kaybolur,
Daha dün şuradaydı bir çoban çeşmesi,
Yemyeşil çayırlar, meleşen kuzular,
Şimdi ya görünmez ya da hepten yok olur.
Kuşlar üşür, sonbahar ağlar,
Dalında meyve veren ağaç yas tutar,
Bu bir yaprak dökümüdür aslında,
Parktaki çocuk bahçesinden geriye,
Boş salıncaklar, soğuk kaydıraklar kalır.
Menfaatler bir bir çatışır,
Bir de bakmışız ki anamız, babamız,
Kardeşimiz, eşimiz, dostumuz, evladımız,
Ciğerimiz yahu, ciğerimiz,
Hani o bir türlü vazgeçemediklerimiz,
Canımızdan çok sevdiklerimiz,
Bizlere düşman olur,
Sökülüp yerinden atılamazlar ki,
Hadi attık diyelim,
Bu kez hatıralar başımıza musallat olur.
Gölgeler ve aynadaki yüzler,
Bizimle savaşan yorulmayan devler,
Kimine göre bu yaşananlar hayatın birer cilvesi,
Kimine göre acımasız yılların bitmeyen çilesi,
Mutlaka ama mutlaka, öyle ya da böyle,
En ağır bedeller ödenir.
Olan olmuş bir kere, sabırla beklemekten öte,
Ne gelir elden,var mıdır bunun geriye dönüşü?
Ki, bana sorarsanız,
Et tırnaktan ayrılabilseydi şayet,
Ben ne yapacağımı az çok biliyordum da,
İçimdeki vicdan, merhamet denilen duygular,
Buna mani oluyorlar.
Gözlerim kan revan içinde,
İki büklüm, yorgun ve de uykusuz,
Özlenen bir yolcuyu bekler gibi,
Yıllardır yollara çakılı kaldılar.
Şimdi şu an boğazım yırtılıncaya,
Sesim kısılıncaya kadar bağırmak istiyorum,
Önümde, arkamda, sağımda, solumda,
Çok kalabalıksınız,
Gücüm yetmez hiç birinize,
Tamam, kabul ediyorum,
Şerefimle kaybeden benim,
Bu kez sizler kazandınız!
Vecdi Murat SOYDAN