Mürd'üm
yorgunum
- ki "yorgunluk" yazarken bile yorucu suya salındığımız oltalar geliyor aklıma şu kıyamadığımız balıklar asla dolmayan kovalar denizine geri bırakıyorsun birisini sonra sen -sen öyle bir bakıyorsun ki misinamın ucundan daha keskin gözlerin /salıveriyorum hepsini Heybeli’de çift kişilik bir bisiklet turundayız Esmeray - Unutama Beni çalıyor "bu bizim şarkımın olsun mu" -olsun! /sen nasıl istiyorsan öyle olsun yağmur topluyor mor bulutlar bir ağaç dibine sığınıyoruz gözlerini kapayıp yalınayak semaya duruyorsun sen o kadar -sen o kadar güzelsin ki saçının her telinde başka bir kadın /topuklarında binlerce çocuk bir mezar başında bir rivayetin izindeyiz seni hiç bu kadar üzgün görmedim bir avazınla yedi tepeli şehri inletiyorsun "Âşiyan’dan geçerken korna basan İstanbullular nerdesiniz -lütfen kornaya basar mısınız" durduruyorum bir arabayı sonra tüm arabaları o ân bir Bektaşi Duası’ndayım /ellerin boynuma doğrak -mürd’üm |
Topukların da binlerce çocuk.;
İşte burda durunuz sayın şaiir!
Saçlarını usturaya vursun bütün kadınlar
Çocukların yeri topuklarımız değil başımızın gönlümüzün üstüdür.
Filistin deki ( gerçek ) acıdan başka dert varsa saçlarımız bize vebaldir.
Bu nasıl bir çağ , nasıl bir zamana denk geldik böyle ? Acının rengi siyah falan değil artık , belirsiz .Filistin'de gelinciklerin rengi siyah,
Bebeklerin gözlerinde renk cehennem ateşi insanlığımıza sitem bile edemiyorlar o kadar masumlar işte.
Hani ( küstahlık etmiş olmayım).
sayfanızda (protesto amaçlı) bütün kalemler (aynı gün içinde )sadece Filistin'de ki acıyı yazsa.
Saygımla.