MEKTUP (3)
Küçükken bir çoban köpeğim vardı,
-mahallede hepimizin- adı Duman’dı. Uzun tüylü, iri, bebeği zeytin-kara, koyu kestane rengi çapaklıydı gözleri. Birgün etrafını sardı zapıta, uzatılan sırık-ucu zehirli ete yüz vermadi Duman. Birinin elinde kanca kocaman, -Kıskaç yani, ucu yarım ay, daire çember- diğer ikisinin elinde tek bir ağ, uç-uca germiş taşıyorlar beraber. Sırık, ağ, kıskaç, kanca, şöför ve zabıta amca yakaladı onu, koydular çuvala. Köpek miyavlarmı? Hayır ama acısından beli kıskaçla boğulu Duman, inanın öyle cıyakladı. Hayvan şöför çuvalı kamyona attı. Belli ki orada yatan soydaşları kucakladı onu, duman sustu. Küçükken Hayırsız Ada’dan -Tabiki Rüyada- bir mektup aldım ondan; Bakarak Fatih Semti sırtlarına, hayal ediyormuş beni ve her yanı deniz-derya mutlu soydaşlarıyla, anıyormuş o eski sıcak-dost mahalle günlerini. Hayırsız Ada’da köpek çokmuş, ıssız ve çorak olduğundan birbirlerini yemekten başka dertleri yokmuş. (*) 26.05.2015’de yazdığım HAYDARPAŞA GAR OTELİ (4) şiirkayesinden alıntıdır. |