MEKTUP (2)
Bir zamanın zarflları
sararmış saman kağıttandı, kocaman rakamlı 2-3 renkli, kenarları tırtıllı soluktu pulların. Yalardık pul ardını ve kenarını zarf kapağının, yapış tadı asılıdır hâlâ damağımda tutkalın. İnternet doğmadan önce mektup adlı kağıda -bunu çoğunuz bilmez bence- umut, mutluluk, sevgi ve acılarımızı yazardık tıka-basa, sokar zarfın içine, kapatıp koşardık postahaneye nefes-nefese; Memur amca yuvarlak tak-tak mühürü ile damgalasın diye. Resimler çizerdik zarf arkası yada kağıda, -bazende cümleler arasına- boyardık utancımızı süslü-püslü anlamı gizli üstü; Renkli kalem, sulu boya bir yaprağı, bir dalı, yada bir çiçeği masumca Şapkası siperli postacı amca en büyük kahramanımızdı bizim, -Örümcek adam, Matrisk yada Betmen gibi sizin- omuzuna asılı meşin çantası türlü bomba ve silahlarla dolu olmasada, beklerdik yolunu, hasret ve umutla dolu onu. Merdivenin basamağına koyardı ayağını, alıp-çıkarırdı meşin çantasından mahalle adlarına göre lastikle bağlı bir tomarı. Yoktu o zaman posta kutusu falan; Okunaksız adları zil üstünde oturanların yada apartmandan çoktan taşınanların. Hepimizi tanırdı, bazen isimleri bize sorardı, zil çalmasa bile yukarı çıkar verirdi, yada gülümseyerek bize el ederdi içi umut dolu bir mektubu. |