sana/sadece sana..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın bir nehrin göz bebeklerimde
boğulma saatleri bunlar yüreğimin dört odacığından ruhuma serpiştirdiğim sahipsiz kelimeler/im... (...) ruhuma sinmiş olan yokluğunun düş bozumlarından geçiyorum perdeleri çekilmiş odalarda kaybolan gün ışığının geride bıraktığı tortuyu siliyorum gözlerinle sana bir rüyanın tabirini yapıyor olsam hecehece ayak tabanlarını toza ve toprağa çevirip geçip gitmen mühim değil sirenler içinde ve farları gözünü alan şu devrik cümlelerin hasret/hararet kokuyor bulutlara sığar mı diye saklayıp durduğun avuç içlerinden dökülen şimdi kum. bir zamAN. odaların dağınık hallerinden geçiyorum sokağın bütün çıkmazları çukurlarla kesişiyor ve düşüp düşüp göç ediyorum yüreğinin boşluğuna ki sırtımda kelebeklerin kozasını taşıyorum havalanıyor ve onlarda göç ediyorlar hiç gelmedikleri yerlerden mevsim haziran mevsim göç mevsim boğazıma takılan bir kelime. mevsim sen ahh sen. bir billsen kavrayıp saçlarımdan, sokuyorsun başımı ırmağının sularına soluğum ıslandı oyuklarında suyun çığlık çığlığa sözler duyuldu kaf/anka yada ebabil ki Yusuf, kuyunun derinliğinde öğrendi sözleri yüreğinde bir büyü gibi... ve sen; tekrarı olmayan rüyalar gibisin topla dağıtmış olduğun çocukluğunu erken kalktığın sabahlarda ve bil ki her sabah odama taşan yaşama telaşlarının elektriğine çarpılıyorum sana ıslak teminle parmaklarımın arasından kaçıp gidiyor zam/AN bilerek ardından gitmeyeceğimi ki kelimelerinin sağanağındayım, sana sussam, sana sus(a)sam boğulacağımı bil/iyorum ırmaklarında suyunun.. (...) |