sana/sadece sana..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Bir kapı aralığından tedirgin bakışlarını izliyorum..henüz kırmadığın aynalardan..gitmiyor ve gelmiyorsun/eksik adımların/eksik topuklarıyla..altdudağını alıp dişlerinin arasına, savurup saçlarını n’densiz rüzgarı bekleme..sabırsız kanatları böyle yorulur kuşların ki vur kafanı yastıklarına..ben,bir uyku bulamadım hiç tarifsiz ki tabirlerin derinliğine düşüyordu her rüya/anlam..eksik tanım ve hal..sıra sonu öğrencilerinin resmi törenlerde konuşmaları gibi tutamadım ne yüreğimde nede aklımda çünkü/işte sırf bu yüzden buradan izliyorum seni..
sen kimsin? diye düşünmeden........ (...) hiç öpmediğim avuç içlerinden tanırım sırtında ışıkları yanan o şehri ki yüreğinin derinlerine kök salan kıvılcım damarlarına yürüyen bir damla şimdi.. hani şimdi sırılsıklam/ ıslanıyorsun. ne kadar yazmaya çalışsanda bir boşluk ki derin bir boşluk ki ellerin/ her daim bilinmeyenin peşindedir sorguları yüreğimin.. ve ben, ten/in kadar yumuşak, mavi sarmaşık aralığı kurdela bağlıyorum saçlarının kırıklarına. tam gittim dediğinde, sus/ bir nota daha çalmak istiyorum omuzlarında yani İstiyorum kızamık gibi bulaşmak sana/ bulaşsam sana... iliklemeden önümü. sobelenmeden çocuklar.. yüreğime düşüyor g-özlerin/ gözlerin ki nefesimi kesecek sandığım bir rüzgar... bu karların hiç erimediği dorukların rüzgarları. kirpik uçlarından cemreler düşüyor o bilindik en eski yaraya İmla hatalarımdan seken taşların sesleri bulaşıyor önce kulağına şiirine sonra şehirlerine hiç gitmediğim... inanmazsın/ tersinden okuyorum artık seni eksik/yarım ve azalmış yokluğumda. daha pek çok sıfat yazabilirdim lakin zamirlerim küskün sana maharetli parmak uçlarından düşen kelimelerinin verdiği şekil dilimin ucunda şimdi emiyorum dudAKlarımı kapayarak.. (...) |
Hep bir fazla.
Nakış nakış bir hazla.
Kışa sinmiş bir yazla.
Çok saygımla Üstadım.
Çok saygımla.