Uykunun firarda olduğu bir gece
Uykunun firarda olduğu bir gece
Baktım camdan dışarı Sonbaharı da bitmiş dayanmıştı kapıya Soğuk kış ayı Esen rüzgar süpüryordu ağaçlarda dökülen yaprakları Bilinmez adressiz deniz oknayuslara Beyaz değildi bulutlar gri kül rengi doğan tam olsa da Yarım görünüyordu aralarında Buz tutuyordu yavaş yavaş Penceremin kenar çerçevesi camı Üşüyorumdum parmaklarımla her dokunduğumda Kimseler yoktu ortalıkta Çekilmiş perdeler derin uykuya dalmıştı şehrin O kuru kalabalık dediğim insanlar Bir uğultu sesi geliyordu Derinlerde kulağıma geldiği yön belirsiz Doğanın mevsimi olsa da zamanlı Yüreğimin ise hep zamansız gelirdi Bu tek cevapsız sorumdu Cevabını bulmaya da kalan ömür yetmezdi İkiye bölünmüş gibiydim Bir yanım yaz gelecek duyurdu Diğeri ise bana umutsuzluğu söylüyordu Oysa ben tam ikisinin ortasında belki deyip Sis perdesini ağır adımlar la yarıp yürüyordum Aldırmadan dıştan gelen nagatif sese Bakmıyordum kolumda saatte Vaktin hızlı geçip gitmesine Göç etmiştim sanki o anda Yaşadığım ruhumu bunaltan Sahte insanların dünyasında İşliyordu her yaşadığım olumlu olumsuz her an hafızama varmadan farkına Birden silkelenip geldim kendime Bir baktım uzunca bir şiir olmuş Gözlerimin algılayıp beynime aktırdığı umutla umutsuzluk denen El ile tutulmayan akılda ne varsa Tren istasyonunda son yolcunu alıp gittikten sonra Ses ile iz bırakan hatıralar gibi Yada yer kabuğu biriktirdiği Enerji stresini fay hattını kırarak dışarı atıktan sonrası Bir hüzünlü manzara manzara misali Bazen kızgın çöllerde seyyah olurum Kum fırtınaları oluşturdu Gölgesi var olan tepeler arasında Kayıp benliğim susuz kalmış gibi Olmayan vaha görür Etrafında yeşil ağaçlar Ortasında göl benzeri su Koşturur boş hayalin ardında Vardığında koca bir hiç görürüm dün gibi Düşerim aldatan yanılgıya |