Çöl ve Cehennem İçimde Ses Ağıtları 7Şiirin hikayesini görmek için tıklayın 1987 ile 1993 yılları arasını kapsayan 1. İntifada döneminde yaşanan acı bir olay yürekleri burkmuş, zalim İsraillilerin ne kadar azgınlaştıklarına delil olmuştu...
Bu olayda; İsrail askerleri kendilerine taş atan iki genci ıssız bir yere götürüyor ve yerden aldıkları büyük taşlarla, sopalarla o gençlerin başlarına ve kollarına vurarak kemiklerini kırıyorlar...
-Kum Tufanı-
10 Ey adem, ey aziz! Ey Kâf kâmili Ey İbrahimi Bilirsen, ahir zamanın bu son dramında kendi k/aybındır Kün fe Yekün inkârı Görüyor musun, bu zül kimin? Judaean ve Negev’in yakıcı bakışlarında dökülüyor üstüme Tûr Dağı Yağıyor üstüme Büyük Kızıl Su Çöl yansısına dikenli yıldızlar düşüyor gökten Gözlerimde kum, bakışlarım çöl Feryatlara çekiliyor imtihanlar Onların gözleri mil, onların gözleri suç! Bu benim, bu senin, bu tam eksik, bu dosdoğru eğri, bu yok bizim. Bu ıslak su, bu tozlu kum, kumlu çöl, bu kayadan taşlar, taştan da taş kalpler -Söyle, gördün mü ey aziz?! O dişil yüzlerdeki eril iblisi O ferfecir körlüğü O beyaz çoğrafyanın kapkara ışıklarını -Söyle, ey aziz?! Bu tezatlar çoğulunda artıyor dillerde kâfiri izler –en çok- kimin bu pak günahlar?.. -Gördüm ben, ben çocukken, çok çocukken daha Daha o zaman Dahadan da önce 1. İntifada Kâbusuma döndü Hanoc’un apokrif hikâyesi; Vuruyordu Nefilim ellerinde silah ile Vuruyorlardı hep birlikte Vuruyordu hepsi acımasızca, hınçla ve zalimce İçlerinden biri, ellinde keskin bir taş ile vuruyordu Vuruyorlardı -kinle!- -Gördüm ey adem Sırtına doğru dal gibi burkarak incecik bir kolu, vuruyordu bileklerine Vuruyordu -acımasızca!- Kırıldı taşların kolları! Kırıldı’m Kırıldı umutlarım ben daha çocukken... -Gördün mü ey adem?! Vuran o İblisleri. İblisten de dahasını, dahadan da daha... -Gördün mü ey adem?! -Gördüm -Kendimi!- Bendim, kollarında taş kırılan Vuruldu kollarıma taşlar Kırıldı kollarım Sonra her sabah öldüm, her seste, çığlıkta öldüm, çocukların bakışlarında öldüm. İçimde’n öldüm, sessizce, çokça ve çoğalarak, çocukça öldüm, hep öldüm. Her gün yeniden… Kırıldı kollarım Kırıldım dünyaya… -*‘Yaşamak isterken delice…’- Sonra içimde büyüyemedi o çocuklar ve hiçbir çocuk... -Gördün mü ey adem! -Gördüm, görüyorum! Vuruyor ceset yüzlü zalimler Vuruyorlar yine -hınçla!!!- Çığlıklar ıslık ıslık çarpıyor yüzüme Çarpıyor güneşin arşına Ah bu kin nasıl da bulaştı ruhlara Ah bu ecel, kaç kez –daha- öleceğiz böyle!?.. Çok yorulduk, üzüldük, çok vurulduk, çok öldük. Durmadılar. Durmadan yine vurdular, yorulmadan, utanmadan, korkakça vurdular! Vurulduk yine, tekrar ile, defa ile, öl ile… Ah nasıl böyle büyüdü şer, kötülük, bu kin? Tamamlanmaz oldu hiçbir noksan Kaçtır bekleniyor ebabil, kanadı yok Çizilir taşlara g/izler Düşer taşlara kum kum sesler Duyan yok, işiten yok! Kalır taşlarda kollarımın izi... Herkes çöl… Hey adem hey, hey bab’aziz! Bu haham ve papaz diftongu Nu tapınak muadili Bu sebep ile bu sonuç ile Duymaz mısın dünya çığlığını? Kefenler düşüyor bedenlere, bedenlere ölüm Düşüyor beşiklere anaların sesleri Gök mavi düşüyor seslere, düşüyor seslere çöl. Seslerde arabi eyvah’lar… Ey sevgili Tanrım! Unutmadım o acıyı!.. Unutturmayacağım!.. Ey sevgili Tanrım! Olacaksa bu son olmuyor! Sürüyor, bitmiyor bu zulüm Gayrı kopacaksa kopuyor Gazze’de kıyamet… Ey sevgili Tanrım! Bu kul mahşerine öfke ile dertteyim, kahırdayım. O kum, o taş, o Kerbela çöl ile! -İsyan değil bağışla- Bu, bu mevsim o çocuklar sana k ü s... ! ! ! *Nevzat Çelik-Şafak Türküsü |