NAFİYE BACIMŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Kolluca köyünde yaşamış olan bu hanım baba evinde olduğu gibi, koca evinde de bir gün görmedi...
Çoğunlukla köylüye çalışarak, yazları madımak toplayıp satarak, kocasıyla birlikte sığır çobanlığı yaparak geçimini sağladı.. Ve sonunda bir hastahane köşesinde kızının düğünü olduğu gün, henüz bir haftalık olan bebeğini ve altı yavrusunu öksüz bırakarak, yine garip olarak dünyadan ayrıldı...
Yokluk ve gariplik büktü belini
Ölünce doğrulan Nafiye bacım. Sürünerek geçip hayat yolunu Dünyadan ayrılan Nafiye bacım. Küçük yaştan beri bir gün gülmedin Eller gibi hazır lokma yemedin Yavruları başucunda görmedin Acıyla yoğrulan Nafiye bacım... Acılarla ne de erken tanıştın Hepimize emek verdin çalıştın Çoban oldun çamurlara karıştın İlkbaharda solan Nafiye bacım... Kâhkik bayırında izin mi kaldı Sanki güller açan yazın mı kaldı Birine diyecek sözün mü kaldı Gözü açık kalan Nafiye bacım... Garip garip gezer, mahzun dururdun Ah çekerdin, hep bağrına vururdun Dağ başları idi mekânın, yurdun Dört yana savrulan Nafiye bacım.... Getirdiler orta yere koydular Yavruların gözyaşıyla yudular Senden sonra darmadağın oldular Yuvası dağılan Nafiye bacım. Çift ettim Murad’ı, dedin Ahmed’e Onlar için girdin türlü zahmete Mevlâ’m nasip etsin seni cennete Ömrü yalan olan Nafiye bacım.... İki göz bir hane, yokluk diz boyu İçi yanmış gibi içerdi suyu Ebedî yurdunda sen rahat uyu Yok dünyada kalan Nafiye bacım. Nûriye Akyol Görsel alıntıdır. |
Sonsuz saygılarımla