Vicdana küs nakışlar...
Sahra çölünde bir yüz arıdır
Güneş önünde kuruttuğum Silüeti kelamda damarlarım yanarken Bir çırada suyum karabasan rüyası gibi Bulutlardan yağarken hasretin En hüsna yuvaya Yani Toprak kokusuna aşık Sevgim saatin gülistanında akletmiş Bir ayet gibi suretinde nakşederken İsmi d’okunurken bir dantelde Ölüm arzusuyla çöplerde ihtiyar korkusu görme korkusu için belki de Kabristanında türkülerle çağıldarken Kabarcıklar yüreğimin firuze edilmiş boyasına Bir işarettir Huzurunda eğilmişken Karanlığında beyazlaşan saçlarınla Bir uyanıştır elimde nikotin Ağzımda can kırıkları şarap gibi Geceler hicrana gebeyken Ağıtlar vuslata Gidenleri götürür Ah Gidenler Beni toprağınızda sobeleyin Ki Yalnızlığımda Hayata küs bir vicdana örülmüş harflerle Bir şiir yakayım yine... Sana benzeyen yaprak saman tütünü Sızıntı verir gönlüme Sarı ve de siyaha çalan bir gecede Kara bulanmış altının ortası Sevdayı kıskanırken kalbimde Kapalı bir güle bülbül kalayım Yutkunurken kül gibi bir aşkı yaşında ve de yadınla Bayat bir huzur kumarıyla yazıyorum sana Kimliği yüzündeki kavgayla yıkanırken Sırtı bükük bir utangaçlık vuruyor Göğsünün aynasına tandırını yakarak Ömrümü çal anne Yol ki sensin Sen ki herşeyimsin Mucize gibi kalbine ağırdan dilimde Sana cürüm yasak bir şehre Hep aynı imgeyle Gönlünün mağaralarında sığınmak Yol ki sensin Sen ki herşeyin şerrinde uzak.. Anadilinde kahverengi bir nöbet sızısı Vurur hasretinin yorgun çöllerinde Gizli bir özne yangını ile kapımı Çalıyor üstü başı unutkanlık içinde Gerdanlı bir kuzu yüreğinde Nereye düşsem de aynı kanter içinde gölgelerine aşıkken Kağıt gibi bir altın varken Kalem Hangi şairden deliliğine meftun bir sözcük kavgası yaşar Kelimelerin yüzü yıkanmadan Kelimelerin yüzü yıkanmadan.... Gezgin imgeler... |